Azad...

14.1K 990 81
                                    

Küçük bir çocuğun yokuş aşağıya,
Koşması gibi seni düşünmek...
Biraz heyecan, biraz da düşecekmiş korkusu...

        Cemal Süreya






Azad... Yoğun geçen dört yılın ardından sonunda çok sevdiği Hukuk fakültesinin son senesine gelmiş, çok kısa zaman sonra diplomasını alarak isminin önüne avukat sıfatının gelecek olmasının mutluluğunu yaşıyordu.

Çok uğraşmış, çok emek vermişti. Evin tek oğlu olmanın getirdiği sorumluluklar, beklentiler. Hele ki Mardin gibi bir yer de, üstelik ağa oğluysan, kendi istediğin doğrultusunda hareket etmek çok zordu. O da zoru başarmış, hem istediğini almış, hem de ondan beklentileri yerine getirmeye çalışmıştı.

Sabah dışardan gelen yoğun sesler ile zor açmıştı gözlerini. Bir süre ne olduğunu anlamaya çalışmış, ardından annesinin otoriter sesi ile emirler yağdırdığını duymuş, sıkıntıyla nefesini vermiş, yataktan kalkarak dışarı çıkmıştı.

" Nedir bu ses sabahın bu saatin de? " diyerek söylenmişti sesli olarak.

" Ne sabahı oğlum saatten haberin var mı senin? Öğleni geçiyor. Hem akşama misafirimiz var. Hazırlık yapıyoruz. " demişti Gülistan hanım yarı sert sesi ile.

" İyi de ana az sessiz olun sabaha kadar ders çalıştım. Yorgunum..."

" Yeter bu kadar çalıştığın Azad. Zaten yarın gidiyorsun, az yüzünü görelim. " demiş elini oğlunun yanağına koymuş, uzanarak yanağını öpmüştü.

Azad, yüzüne yayılan gülümsemeyle annesinin elini tutmuş, dudaklarına götürerek uzun bir öpücük bırakmıştı.

" Bu sene son ana. Şu okul bir gitsin, yanından beni kimse ayıramayacak. " demişti.

" Evlenip de şu konağa gelin getirdiğinde bunu dediğini hatırlatırım. "

" Kendin söyledin bu konağa, uzağa değil... " demişti gülmesini bastırarak.

" Bir de dalga geçiyor. Saygısız... " diyerek yalandan oğlunun omuzuna vurmuş; " Neyse, beni oyalama, akşama Ciwan amcanlar gelecek, yapacak daha çok işim var. " diyerek hızla mutfağa yönelmişti.

Duyduğu isim ile gerilmiştir Azad. Aslında babasının çocukluk arkadaşı olan Ciwan Dağlı' yı çok seviyordu ama Ciwan Dağlı'nın gelmesi demek ailesinin de gelmesi demekti. Ve kızları Şilan'nın...

Küçüklüğünden beridir babası değil belki ama annesi tarafından sürekli ona gelin olarak Şilan empoze edilmişti. Azad bundan hiç hoşlanmamasına rağmen her karşı koymasında annesinin kararlı bakışlarıyla vazgeçmişti. Bu konudaki tek tesellisi babasının annesi gibi düşünmüyor olmasıydı.

Karısı Gülistan hanımın aksine daha sakin bir yapıya sahip olan Ahmed ağa, kendi istediği şeyleri zorla yaptırmaktansa ortak bir yol bularak hareket eden birisiydi. Zaten bu adaletli tavrından dolayı tüm Midyat' da, hatta tüm Mardin'de sevilirdi Ahmed Karahan...

Azad, sıkıntıyla nefesini vererek odasına gitmişti. Bu konu artık onu fazlası ile geriyor, huzursuzluk veriyordu. Akşamın gerginliğinin sardığı bedeni ile odada daha fazla duramamış, kendini dışarı atmıştı.

Kendini üzgün ve gergin hissettiğinde geldiği yerdi yok olmaya bırakılan Hasankeyf... Nice medeniyetle tanıklık etmiş olan bu şehir, şimdi sessiz tanıklık ediyordu Azad'ın ruhuna ve anlatmadıklarına. Genç adam buraya gelir saatlerce konuşmadan sular altında kalan nice mutlulukların, nice hüzünlerin olduğu yerleri izler, huzur bularak giderdi.

Aşk Sürgünü...( Sürgün Serisi 1 )✔Where stories live. Discover now