"Şakaaaa!"

2.7K 191 180
                                    

Olaf ile oynama saatim gelmişti. Magnus sonradan kuralların içine Olaf ile en az 1 saat ilgilenmem maddesini eklemişti ve doğrusu bu en sevdiğim maddeydi.

Olaf karşımda gözlerini yumup ağzını aralamış bir şekilde duruyordu ve ben onu yememek için büyük savaş veriyordum. Pozunu bozmadan hemen önce telefonumu çıkarıp bir fotoğrafını çektim.

"Gel buraya yiyeceğim seni

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.

"Gel buraya yiyeceğim seni." diyerek Olaf'ı tuttuğum gibi kucağıma alıp koltuğa uzandım ve Olaf'ı öpücük yağmuruna tuttum adeta.

Tüylü gövdesine yüzümü gömüp burnumu yumuşacık tüylerine sürttüm. Bunu yapınca da huylanıp kıkırdadım.

"Benim de bir kedim var biliyor musun? Adı da Church. Gri tüyleri olan asık suratlı bir kedi. Beni çoğunlukla ona benzetirler. Ben de çoğu zaman en az onun kadar suratsız ve hırçın olabiliyorum. Bir gün getirip seni onunla tanıştırmam lazım ama sakın aşık olayım falan deme. Gerçekten onunla bir ömür geçirmek istemezsin. Hem istesen bile Magnus hem senin hem de benim canıma okur. Belki seni affedebilir ama ben kesinlikle ceza alırım."

"Senden duyduğum en uzun konuşmayı bir kediye yapmış olman canımı çok sıktı. Bundan sonra en az 50 kelimelik cümleler kuracaksın."

Başımı kaldırıp bizi izleyen Magnus'a baktım.

"Bunu becerebileceğimden pek emin değilim. Ciddi anlamda bazen konuşma özürlüsü olabiliyorum."

"İnsanlarla nasıl iletişim kurdun bu yaşına kadar?"

"Çoğu şeyi bakışlarımla anlatmayı severim."

"Gözlerinin derin olduğu belli zaten." dediğinsde göz göze gelmiştik. Suratımda yine milimetrik bir gülümseme oluştu.

"Sürekli şunu yapıp duruyorsun."

Kaşlarını çatarak bana baktığında ona sorar gözlerle baktım.

"Anlamadım?"

"Gülümsemeni ya dudaklarını birbirine bastırarak saklıyorsun ya da anlık bir şekilde gülüp yine ifadesiz bir surata bürünüyorsun. Bugünkü görevin gülümseme pratikleri yapmak. Olaf'ı kafesine geri koy ki kaçmasın. Sonra da ofisime gel."

"Ama daha.."

"Şhhhh"

Odadan çıkıp kendi odasına yöneldiğinde ben de isteksiz bir şekilde Olaf'ı kafesine koyup Magnus'un odasına doğru ilerledim. Odaya girdiğimde günün çoğu saatinde yaptığı gibi dönen koltuğuna oturmuş bir sağa bir sola dönüyordu. Beni görünce koltuğu durdurdu ve yüzüme baktı.

"Başlayabilirsin."

"Efendim kızmayın ama benim bildiğim asistanlar toplantı saatlerini düzenlerler veya dosyalarla ilgilenirler. Bense kediyle oynayıp zeka küpü falan çözüyorum. Bende mi problem var yoksa genel olarak şirketin tamamı mı anormal?"

Stuck in the DarkUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum