Bölüm 35

11.3K 829 11
                                    

-Eliana-

Ruhlara yaklaştıkça kalbim daha da fazla çarpmaya başlıyordu. Hepsi farklı renklerde farklı görüntülerde olan ruhların bakışları bize kenetlenmişti. En ortada duran görkemli olan ise ellerini bize doğru uzatmış yüzünde ciddi bir ifade vardı. En sonunda meşe ağacının önüne geldik ve durduk. Şuan bütün ruhların gözünün önündeydik. Gözlerim ortadaki görkemli ruhun gözlerine kenetlenmişti. Bakışları içime işliyordu. Ruh bana gülümsediğinde sanki içimde bir şeylerin uyandığını hissettim, uzun zamandır hasretini çektiğim bir şeylerin.

"Öğrenciler...Geceleri buralarda dolaşmanız tehlikeli.Neden bizim bölgemizdesiniz?" derken gözlerini hala benden ayırmamıştı.

"Benim hatam."dedi Daniel hiç vakit kaybetmeden.

Parlak olan ruh gülümsedi ve bize doğru yaklaşarak devam etti:

"Auralarınız şaşırtıcı derecede yüksek. Ben Marigold.Ormanın koruyucu ruhuyum.Kim olduğunuzu tanımama ruhunuzun derinliklerini görmeme izin verin."

Ellerini bize doğru uzattı, parmakalrının altından sızan parlak tozlar yere doğru dökülüyor döküldüğü yerlerde minik sarı çiçekler açıyordu. İkimizde böyle bir durumla ilk defa karşılaştığımız için ne yapacağımızı bilmiyorduk.

"Sizi temin ederim ki size zarar vermeyeceğim Tuatha Dé Danann*."

Daniel kısa bir tereddütten sonra bir adım öner çıkarak ellerini Marigold'un açık duran ellerinin arasında bıraktı. Marigold gözlerini kapattı, ve avucundan yayılan küçük bir ışık sonrasında konuşmaya başladı:

"Ah... Bu... Karanlıkların varisi...." dedi tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi ve gözlerini açtı. Daniel hiçbir tepki vermemişti.

"Işığını hissedebiliyorum."

"Ben karanlığım, ışığım yok."

"En çok ışık saçan kalptir aslında en karanlık olan ,genç prens."dedi ve bana doğru döndü. Ellerimi çekinerek ona doğru uzattığımda bana dikkatlice baktı.

"Buna gerek yok, seni zaten tanıyorum küçüğüm." dediğinde neyi kastettiğini anlayamamıştım. Tam da o sırada Marigold'un sesi zihnimde yankılandı, elini uzatarak alnıma hafifçe dokunduğunda zihnimdeki sesi daha da güçlendi ve görüntüler belirmeye başladı.

"Hatırla, küçüğüm."

Gözümün önüne gelen görüntülerle birlikte dizlerimin üzerine çöktüm. Bu zihnime acı verse de görmek istiyordum. Küçüklüğümü görüyordum, Isabel ile birlikteydim onu görmek hiç beklemediğim kadar iyi hissettirmişti. Son haline göre daha gençti ama güzelliği yine aynıydı. Neşeyle etrafta koşuştururken arkamdan geldiğini düşünüyordum, ormanın derinliklerine doğru ilerlemiştim ve bir süre sonra nerede olduğumu ben bile anlayamamıştım. Kaybolduğumu düşünüp ağlamaya başladığımda karşımda belirmişti. Parlak ruh..

Gözlerimden yaşlar süzülürken Daniel'ın sesini duyuyordum ama zihnimde beliren görüntülere odaklanmak istiyordum. Onu ilk defa görmemiştim, birçok kez onu görmüştüm. Küçükken beni pek çok kez ziyarete gelmişti, ormanda, denizde, evde, artık hatırlıyordum. Küçükken kendimi kötü hissettiğim zamanlarda hep yanımda bulmuştum onu bu nedenle ona bir isim biletakmıştım, koruyucu meleğim. Şimdiye kadar bu anıları hatırlamamam tuhaftı, sanki bir anda açığa çıkmışlardı.

Hafızamda beliren görüntüler daha da önceye gittiğinde onu gördüm, yağmurlu bir akşam kucağında büyük bir kumaşa sarılı bir şey taşıyordu. Ağlama sesinden anladım ki bu bir bebekti. Hızlıca ormanda ilerlerken bir yandan da ağlayan bebeği susturmaya çalışıyordu. Küçük bir ağacın altına girdiğimizde bebeğin başlığını hafifçe açtı, şte o zaman bebeğin gözlerinin ortasındaki mor benekleri gördüğümde anladım; o bebek bendim... Görüşüm burada biterken gecenin karanlığında parlayan ruhların ışığı yavaş yavaş netleşmeye başladı. Görüşüm tekrardan yerine geldiğinde Daniel endişeli bir şekilde başımda bekliyordu, yavaşça ona tutunarak ayağa kalktığımda Marisabel tüm görkemiyle karşımda bana gülümsüyordu.

ARAFWhere stories live. Discover now