Bölüm 51

8.5K 687 38
                                    

O benim ailemdi, ona güvenmiştim. Elementimi kendime ağırıp ona doğru yöneldiğimde tiz sesi bir kez daha salonda yankılandı

"Yerinde olsam bunu yapmazdım" derken elindeki gümüş bıçağı hafifçe boynuna bastırdığında babamın boynundan hafifçe süzülen kanı gördüm. "Bunun olmasını istemezsin değil mi, Seraphina?" derken salondaki her şey, herkes bir anlığına önemini kaybetmişti. Sinsi bir şekilde bana sırıtan kadına baktım, annemin kardeşine, teyzeme.

Bu kadar kişinin ölmesine, arkadaşlarımı kaybetmeme sebep olan kadına...

"Yıllardır bu anın gelmesini bekliyorum." Derken yüzü daha önce görmediğim acımasız bir ifadeye bürünmüştü. Sarayda beni gördüğü her yerde sevgiye boğan, sıcacık gülümsemesini gösterip her şeyimle ilgilenen kadın sanki başka biriymiş gibi hissediyordum.

"Neden?" aklımdan geçen soruyu sözcüklere dökemeden Axel benden önce davranmıştı. Gördüklerinin gerçek olmamasını dilediğini bakışlarından anlayabiliyordum. Yavaşça ondan uzaklaşırken gözlerini elindeki gümüş hançere dikmişti.

"Bu taht benim hakkımdı, benim! " derken Astra delirmiş gibi davranıyordu. Sesi salonda yankılandığında Sebastian bile saldırmayı bırakmıştı ve olanları merakla izliyordu. "Önce ünvanımı elimden aldı, ardından tahtımı. " dediğinde neden bahsettiğini anlamamıştım. Ancak Axel gözlerini şaşkınlıkla açmıştı.

"Bunu yapma" derken ona gözleriyle yalvarıyordu. O kadar boktan bir yerde bıçağı tutuyordu ki en ufak bir hatayla birlikte önüne geçemeyeceğimiz bir şey yapabilirdi, kral muhafızları dahil herkes zayıf anını bekliyordu.

"Sende baban gibi zayıfsın." dediğinde Astra'nın eli beklemediğim bir şekilde arkaya doğru büküldü. Malcolm'ın yüzü daha öne görmediğim kadar kırmızıydı ve öfkeli bir şekilde kardeşinin elini tutuyordu. "Bunu nasıl yaparsın?" derken bağırışları tüm salonda yankılanıyordu.

"Bırak beni" Astra elinden kurtulmaya çalışırken Malcolm zarar vermeden hançeri alma peşindeydi. Axel'i sürekli geri çekilmesi için uyarıyordu. Yanaklarından yaşlar süzülürken dudaklarında tekrar eden tek bir cümle vardı :

"Neden Astra?"

"Buraya kadar gelmişken, vazgeçmeyeceğim. Hakkım olanı alacağım."

"Sen delirmişsin."

Axel'in sesi salonda yankılandığında ayakta durmak için Daniel'a tutunduğumu o ana kadar fark etmemiştim. Leanne ve Alicia diğer yanımda bana destek olurken artık duyduklarım bedenime ağır gelmeye başlamıştı.

"Bunu yapmış olamazsın!" derken ellerini başını üzerinde birleştirmişti. "Kendi kardeşini taht için öldürmüş olamazsın."

Yavaş yavaş taşlar yerine oturduğunda kabullenmek istemeyeceğim bir karanlıkla baş başa kalmıştım. Kraliyet ailesinin doğum sırasında gittiği bölgeyi sadece aile üyeleri bilirdi ve kraliçenin kardeşinin bu yeri bilmesi oldukça normaldi. Dönüş yolunda kurulan pusuyu onun kurduğuna inanmak istemiyordum, bunu yapmış olamazdı. Taht için bu kadar ileriye gitmiş olamazdı.

"Amacım onu öldürmek değildi, sadece bana katılmasını istedim ama o her zamanki gibi reddetti." derken yüzü korkutucu bir ifadeye bürünmüştü, duyduklarıma inanmak istemiyordum. İtiraf ettiği onca şeyden sonra Astra'nın üzüldüğüne de inanmıyordum, o kalpsiz bir canavardı. Önce elimden annemi almıştı ve şimdi babamı almasına asla izin vermeyecektim.

"Eğer bana katılsaydı, aptal eşinin barış hayallerine inanmasaydı bunların hiçbirisine gerek kalmayacaktı"

"Bu kadarı yeter! " Diyerek bağırdığımda bu güçsüz bedenimden o kadar gür bir sesin çıkmasına ben bile şaşırmıştım. Salondaki herkesin dikkati bana çekildiğinde yavaşça etrafımdaki havanın hareketlendiğini hissedebiliyordum. Suyu kendime çağırmamla birlikte yanında durduğum kişilerden birkaç adım öne çıkmıştım. Önce neden yaptığını öğrenecektim, benden ailemi gerçekten neden çaldığını. Yşayabilecğeim onca anıyı, onc güzel anımı benden neden çaldığını, ne için çaldığını.... Sonra onun yaşamına kendi ellerimle son verektim.

ARAFWhere stories live. Discover now