Bölüm 40

13.9K 979 253
                                    

Günün şarkısı: Sezen Aksu - Ben de yoluma giderim

2 Ay Sonra

"Lina çıkıyor musun?"

Ali'nin sesiyle birlikte arkama baktım. Yanima  yaklaştığındaysa yorulduğumu söylerek  eve gideceğimi söyledim. Iş temposu iyi gelse de vücudumun bitkin düşmesine sebep oluyordu. Ali yine de ısrarci tavrına  devam ederek bir şeyler  yapalım, demişti.

"Saat onu geçiyor Ali, başka  zaman içsek olur mu?" Hee defasında  aynı mazeretimi sunsamda kabul ettirene kadar vazgeçecek gibi görünmüyordu.  Ali, peki dediğinde ondan ayrılarak odamın yolunu tuttum.

"Lina Hanım..." Bu defa gelen Cezmi'ydi ve yine elinde çilekler vardı.

"Bende seni merak etmeye  başlamıştım. Çilekler  yine bahçeden mi?"diye  sorduğumda evet, demişti. Otelin güvenliğinde çalışmasa ondan bile şüphelenecektim. "Teşekkür ederim yarın  yemekte sana en sevdiğin  tatlıyi yapacağım." Cezmi nedense bana güven veriyordu. Babacan  tavriyla buraya geldiğim andan itibaren  hep yanımdaydı.

"Iyi geceler Lina Hanım..." Iyi geceler dileyerek  ondan ayrılmıştım. Odama girdiğimde  direkt çilekleri yıkayarak
tabağa koydum. Çikolatayi da elime aldığımda  yatağıma  oturarak  ablami aramıştı. Her akşam  bu saatlerde aradığım  için  ablam direkt  telefonumu açtı.

Ablama sormadan son havadisleri anlatmaya koymuştu. Bundan  iki hafta önce Hira evlenmişti. Dün Doğanlara yemeğe giden Serçe ve eşi bugünde  Kartal'a giderek aile ziyaretini tamamlamıştı. Raşit'te her iki yemekte olduğu için  ablam bilgileri  direkt bana aktarmıştı.

Ilk zamanlar onlara dair hiçbir şey  duymak istemezken son haftalarda  çok  merak ediyordum. Bir yandan Serçe'nin evlenmesine sevinmiştim. Her ne olursa olsun o da mutluluğu hak edenlerdi. Ablamla konuşmam  bittiğinde  telefonu  kapatıp  çileğe gömüldüm.

Telefonum çaldığında yine gizli numara  arıyordu. Şu son zamanlarda her gün olmasa da iki güne  bir aranıyordum. Telefonu  açıp  efendim dediğimde her zamanki gibi ses gelmedi. Arayanı  Kartal olduğunu adım  gibi  bilsem de bilmemezliğe vuruyordum. Sanki Kartal sensin biliyorum, dersem bir daha aramaz diye içten içe  korkuyordum.

"Cevap ver yoksa seni  savcılığa  veririm." Yine tık yoktu. Neden  onun olduğunu  bilmeme rağmen  araması hoşuma  gidiyordu. Oysa sesini  dahi çıkarmıyordu.

"Iyi cevap  verme, bende telefonu  hoparlöre alır  sen konuşana kadar beklerim." Telefonun sesini  dışına  verdiğimde çileğime çikolata  sürdüm. "Şuan  ne yapıyorum biliyor  musun, çilek yiyorum. Sende çilek  sever  misin?" Soruma cevap  gelmeyince  sinirle çileğime ısırdım.

Keşke cevap  verse. Keşke buraya yanima gelse. Onu bir kez dahi  olsun görmek isterdim. Yalnızca  uzaktanda olsa görebilmek. Güzel  günlerimiz aklıma  düşünce  midem kasıldı. Elimi karnıma  götürdüğümde aklıma  yine bebeğim  düştü. Ben bunca acı çekerken neden yanımda  değildi. Oysa ben gelir diye düşünmüştüm. Ilk fırsata  yanima  gelir bir kez dahi olsun sarılır  diye düşünmüştüm. Benim gözler  yine yaşarınca telefondan hapşırma sesi geldi.

"Çok  yaşa... Biliyor musun, bugün canım çok  sıkkın sana günümü  anlatacağım beni dinle bak. Eğer  yüzüme  kaptırsan telefonunu bir daha açmaz  hatta gizli numaralari engellerim." Dinliyor  mu diye ekrana baktığımda  hala benimleydi. Bende  bi yandan çileğimi yiyerek  bir yandan da ona başımdan  geçenleri  anlattım.

"Dur  çileğim bitti, biraz daha çilek  alacağım." Karşıdan iki defa ses gelince  kaşlarim çatıldı. "Ne oldu fazla yememi istemiyor musun?' Sorumla birlikte  bir kere ses gelmişti. "Anladim bir tık  evet iki tık hayır öyle mi?" Evet  der gibi  bir kez daha tıklattı. "Peki, biraz daha çikolata yesem olur mu?" Iki tık sesi  gelince  güldüm.

"Tamam, çilek ya da çikolata  yok. Peki, süt  içebilir miyim?" Bir kere vurduğunda kendime bir bardak süt alarak içtim. Işıklari kapatip yatağıma  girdiğimde  "Oda mısın?"diye sordum. Bir tık  sesi gelince  başımı  yastığima sarılıp  yattım.

"Bir şey soracağım bundan sonra her gün beni  arayacak mısın?" Bekledim ama cevap  gelmedi. "Bu bilmiyorum demek mi?" Yine bir tık  sesini alınca  anladım demiştim. Bir kaç  soru sonrasi uykum geldi.

"Benim uykum geldi, telefonu kapatmasak böyle  uyusak olur mu?" Yine evetimi alınca  "iyi geceler." diledim. Bir ara uyumuşum ki tık sesleriyle  birlikte  gözümü  araladım. Seslerin telefondan geldiğini  anlayınca hemen ekranı  açtım. Saat gece yarısı  üçtü ve hala telefon  açıktı. Tam ağzımi  açıp  sen uyumadın mı  diye soracaktım ki kardeşidan deli gibi  özlediğim sesini duydum.

"Seni seviyorum sevgilim, tatlı rüyalar..." Elimle ağzımi kapattığımda  sesi kötü  geliyordu. "Lina'm beni duymadığını bilsem de seni çok özlediğimi söylemek istiyorum. Senin  istediğin üzerine Serçe'yi  evlendirdim, şuanlık  mutlu  gibi. Raşit'ide affettiğimi zaten biliyorsundur.... Galiba seninle konuşmayı çok  özlemişim."

Ağlamam hıçkıriklara dönüşürken ağzımi  iki elimle  kapattım. "Aşkım seni şu  dünya  üstünde hiçbir  şeyi sevmediğim kadar çok seviyorum. Bebeğimiz için üzgünüm benim acım ilk  günkü  kadar taze... Neyse sesleri duyup uyanmadan önce kisa kesip kapatacağım... Beni güzel hatırlamasan da seni sevdiğimi sakın unutma... Hoşça kal Lina'm..."

Telefon kapanınca ekrana uzun süre gözü  yaşlı  baktım. Ağlamam odada yankilanacak kadar artmıştı. Elimi karnıma götürdümde karnımdaki dikiş izlerine  baktım. Benim de artık  bir yara izim vardı  ve canım  hiç olmadığı kadar çok yanıyordu.

Kartal'ın kazara  beni vurduğunu bilsem de haftalarca  bu şoku  atlatmamıştım. Bebeğimin  acıyla birlikte  arkama dahi  bakmadan  kaçıp bu şehre gelmiştim. Bunca zaman  Kartal'ın  hayırsızlığından vefasızlıgindan dolayi  dert yanıp durdum. Halbuki  bu bebek tek başıma  bana ait değildi. Ben bu bebeği tek başıma yapmamıştım. Bu bebek ikimizindi o halde  acımız neden ikimizin  değilde  yalnızca  benimdi. Onu bir baba  olarak değilde  evladını katleten katil  gibi görmüştüm.

Bu hak mıydı? Evladımi düşünmeden  bilinçsizce önüne  atlayıp  zorla  silahı  almaya çalışan bendim... Acılar içinde boğuşurken sabah olduğunu fark  edememiştim. Yatağımdan zorla kalktığımda her tarafım dökülüyordu. Yüzümü yıkayıp  kendime gelmek için lavaboya  gidecektim ki kapınin önünde zarf gördüm. Zarfı  elime aldığımda yirtarak açtım. Her satırı bana acı verirken takatim kalmayinca dizlerimin üstüne çöktüm.

Lina'm... Sevgili karım, sen  bu satırları  okurken ben çoktan Istanbul'dan ayrılmış olacağım. Aynı şehirlerde yaşamasakta bil istedim. Ben gidiyorum... Gitme planlarim sen hayatıma  girmeden önce de vardı. Son üç yıldır düzenli şekilde  ilaç tedavisi  gördüm. Benim hastalığım bana her geçen  gün  biraz daha zarar veriyor. Yalnızca  sinir sistemi  değil  beynimede zarar veriyor...

Neden mi bunları sana yazıyorum. Ölünce seni hatırlayamamaktan korkuyorum.

Bu yüzden sen beni hatırla  sevgilim. Olur da bu ameliyattan sağ  çıkarsam yanina  gelip ayaklarına kapanacağım. Bebeğimizin vebalini iki cihan da döyemeyeceğimi biliyorum. Bunun özrü ya da affı  olmadığını  da biliyorum...

Neden şimdi  yazıyorsun diye sorarsan bilmiyorum. Bunca zaman  sana neden gelmedim bilmiyorum. Tek bildiğim şey seni daha fazla üzmek  istememekti. Şimdi  ne değişti dersen ben bencilim herifin  tekiyim, ölünce dahi beni sev istiyorum...

Ben seni iki cihanda da seveceğim. Ölürsem sana vasiyetim ağlama. Hep gül  ve mutlu ol. Yalnızca dünya  yolculuğun   bittiğinde  seni bekliyor olacağımı sakın unutma... Seni seviyorum.

      Kartal Kozanoğlu







      Gecenin şarkısi Sezenden gelse de bölüm sonu şarkımız... Ölünce sevemezsem seni...



YARA İZİ  🚬 BIZE SEN KALA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin