-4-

1.2K 65 1
                                    

Keyifli okumalar...

Arabayı alışveriş merkezinin otoparkına park edip arabadan indik. Yürüyen merdivenle otoparktan çıkmış alışveriş merkezinin içine girmiştik. Özel bir kolejde öğretmenliğe başlayacağım için biraz alışveriş yapacaktım. Bu yüzden yanımda Ekin'i de sürüklemiştim.

Girdiğimiz mağazada bakınıyorduk öylesine. "Senin şu karşı komşu ile ne oldu?"

"Ne olacak," elindeki tişörtü geri yerine astı. "Odunun teki. O kadar yaptığım kekleri, börekleri, sarmaları götürdüm bana mısın demedi."

Kıkırdadım. "Yani o kadar şeyi boşuna yaptın," sinirle kafasını salladı. "Bir daha yaparsa! Annem yapsa bile götürüp vermem. Gitsin Sezer versin, bana ne," kardeşinden bahsediyordu. Bizden iki yaş küçük kardeşi vardı.

Elimdeki diz kapağının hemen altında biten, gri, kalem eteği Ekin'e gösterdim. Kaşlarını havaya kaldırdı. "Siyah al," bunun da siyah renk takıntısı vardı. Zayıf da olsam 'siyah zayıf gösterir, siyah giy' der.

Bu sefer dediğini yapıp siyah kalem etek aldım. Ellerim çıkan yeni sezona gitti. Baharlık tişörtler, ceketler, hırkalar beni al diye bağırıyordu adeta. Ekin benden ayrılıp kendi tarzı olduğunu düşündüğü reyona doğru gitti. Ben yeni sezonların bulunduğu kısımda kaldım. Lila, v yaka, triko uzun kolluyu elime aldım. Ardından birkaç pantolon ve hırka da almıştım.

Reyon reyon gezerek sonunda Ekin'i bulabildim. Elinde tuttuğu deri ceket ve kot pantolonla bakınmaya devam ediyordu. Kasaya gideceğimi haber vermiştim ki o da peşimden gelmişti.

Eylül ayının ortalarına yaklaşıyorduk ama hala hava sıcaktı. Saçımı tek elimle topladığım halde hala sıcaktı. Delirmek üzereydim. Ben kış insanıyım yahu, bana fazlaydı bu kadar sıcak.

Kasadan aldıklarımı geçirdikten sonra koluma giren Ekinle alışveriş merkezinin karşısındaki kafenin birine oturduk. Gözümde güneş gözlüğü, kafamda şapka olmasına rağmen birkaç kişi beni tanıyıp bana dönmüşlerdi. Yapmacık bir gülümsemeyle boş masalardan birine oturdum. Siparişleri verdikten sonra Ekin'in meraklı bakışlarına maruz kaldım. "Eee?" dedi.

"Ne eee, Ekin."

"Davet gecesi ne oldu? Beğendi mi seni? Kıskandı mı?"

Elimi salladım şöyle böyle dercesine. "Yani."

"Ay Burçin sordurup durmasan da anlatsan hani!" isyan eder gibi çıkan sesiyle yandan gülümsedim ona. "Tamam tamam anlatıyorum," dedim. O sırada siparişler gelmişti bu yüzden konuşmam yarıda kesildi. Garsonun gitmesiyle Ekin'in meraklı bakışları beni buldu. "Hani şu Berkay muhabbeti vardı ya," kafasını salladı hızlıca. "İşte bu benim yanıma geliyordu, Tolga da bunu gördü herhalde bir anda elimden tutup dansa kaldırdı."

Munzurca gülümsüyordu. "Bir de Adnan dansa kaldırmak istedi ben de hayır dedim," dedim önümdeki limonatanın pipetiyle oynarken. "Bununla sahile gittik. İşte Adnan'la aramda bir şey olup olmadığını sordu. Ben de hayır dedim," son dediği son birkaç gündür beynimde yankılanıyordu. "Bana iyi ki dostumsun dedi."

Keyifsiz şekilde limonatadan bir yudum aldım. Gözlerim dolmuştu nedense. "Bilmiyorum Ekin. Ona olan aşkımı, ona belli etme kararı almıştım ama bunu demesiyle o karardan vazgeçtim," masanın üstündeki ellerimi tuttu. Aynı onun gibi elimi, ellerinin arasına aldı.

"Yemin ediyorum çocuk gibiyiz. Kıskanıyor, ümitleniyorum. Olumsuz konuşuyor, umutsuzluğa kapılıyorum," dedim. Haklıydım. Dengemi bozuyordu bu adam benim. Baya baya hem de. "Ne yaptığı belli değil. Yıllardır bir öyle bir böyle olmasından gına geldi vallahi. Tabii olan bana oluyor ona değil."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora