-12-

912 52 4
                                    

Keyifli okumalar...

Uyandığımda saat sabahın altısıydı. Dünkü kasılmadan sonra fazla durmamış hemen uyumuştum. Gereğinden fazla uyuyunca da sabahın erken saatlerinde kalkmıştım. Sessiz olmaya çalışarak annemle Elçin'in odasına girdim. Annem uyuyor, Elçin ise elinde telefonla yatağın içinde uzanıyordu. Yatağının yanına varıp komodinde duran baş ucu lambasını yaktım. "Uyandın mı?"

"Uyumadım," gözleri hafiften kızarmıştı ve bitkin duruyordu. Ellerini tuttuğumda buz gibiydi. Elleri asla soğuk olmazdı hep sıcacıktı. "Üşüyor musun?" dudaklarım alnını bulduğunda ateşi olmadığını fark ettim. Elimin tersiyle bakınca asla anlayamıyordum. "Hayır."

Gözlerini telefondan kısa süreliğine çekse de geri döndürmüştü bakışlarını. Evet, küçükken mutlaka yara almıştık bu konuda ama o benden daha fazla almıştı. Ben en azından 5 yıl da olsa vakit geçirmiştim ama onun böyle bir fırsatı bile olmamıştı. Bu zamana kadar okulda babamızla ilgili ne kadar dalga geçerlerse geçsinler onu korumuştum. O arkadaşlarıyla arası bozulmasın diye elimden geleni yapmıştım ama zaman geçtikçe her şeyi anlamıştı normal olarak.

Kafamı dışarıya çevirdiğimde havanın yavaştan aydınlanmaya başladığını fark ettim. Biraz dışarı çıkıp temiz hava alsa kendine gelirdi. Telefonunu elinden alıp tuş kilidine bastım. Dün gelmemişti ama bugün gelmek zorundaydı.

Kolundan tutup yatakta doğrulttum. "Hazırlan yürüyüşe çıkalım."

"Gelmeyeceğim ben abla," yatağın içine tekrar girdi ve örtüyü boynuna kadar çekti. Bir çırpıda örtüyü üstünden çektim. "Hadi dedim, hazırlan."

Ayağına dolanan örtüyü tekmeleyerek kenara attı. "Aman ya tamam," şikayet eden sesiyle yatağından kalkıp banyosuna giderken ben de odama geçtim. Atatürk Arboretum'a götürecektim onu. Bu mevsimde hem güzel oluyordu hem de bu saatlerde diğer parklara göre insan olmazdı.

Dolaptan çıkardığım sade siyah tayt ve siyah sporcu atletini üstüme geçirdim hemen. Saçımı bu sefer tepeden at kuyruğu yaptım. Yine siyah renkteki ceketimi aldım yanıma. Odamdan çıkmadan önce anneme küçük not yazdım. Araba anahtarını, cüzdanımı ve telefonumu alıp annemin odasına geçtim. Yatağının çaprazında duran boydan aynasına yazdığım küçük notu iliştirip sessiz olmaya özen göstererek odasından çıktım.

Merdivenlerin başında Elçin beni bekliyordu. Saat altı buçuğa gelmiş hava biraz daha aydınlanmıştı. Merdivenleri indikten sonra ayakkabımızı giyip evden çıktık. Şoför gelmemişti daha. Zaten yarım saate anca gelirdi.

Elçin beyaz taşlı yolda beni bekliyordu. Arabayı garajdan çıkartıp Elçin'in önünde durdum. "Atla güzellik, kaçırayım seni," dediğime güldü. Bu iyiye işaretti.

Bindikten sonra sakin yollarda süzülmeye başladık. Elçin yoldayken arkada ses olsun diye fon müziği açmıştı. Ne fazla hareketli ne de fazla yavaştı.

Ben Elçin'e göre biraz daha iyiydim bugün. Dün bütün sinirimi, öfkemi, üzüntümü üstümden atmıştım ama o öyle yapmamıştı. Ağzına geleni söylemişti ama yetmemişti büyük ihtimal.

Pedallara basarken baldırlarım ağrıyordu. O kadar kasmaya bu kadar ağrı normaldi. Bundan dolayı arabayı olması gerektiği hızda sürüyordum. Biz arboretuma gelene kadar hava tamamen aydınlanmış insanlar Pazar gününü fırsat bilerek sabahın erken saatlerinde kendilerini dışarı atmıştı. Pazar günüydü yahu, yatıp uyusaydınız ya.

Arboretuma geldikten sonra kenarda bir yere arabayı park edip indik araçtan. Ceketin iç cebine koyduğum cüzdanımdan giriş ücretlerini çıkarıp görevliye uzattım. Yukarıya doğru biraz ilerleyip önümüze gelen yoldan yürümeye başladık. İrili ufaklı taşlar bulunan yoldan yürürken ses çıkarmadım.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now