-42-

276 17 0
                                    

Elimi ellerinin üstüne koydum. Lavabodan çıktığım gibi elleriyle gözümü kapatmıştı. Bir sürprizi vardı, ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. "Tolga!" dedim isyankâr sesimle. "Korkuyorum gözüm kapalıyken," sesi kulağımın dibinden geldi.

"Ben varken niye korkuyorsun bebeğim," dedi. "Bir şey olmasına izin vermem," diye devam etti.

"Ay niye böyle yaptığını söyle o zaman," dedim. "Merak ediyorum. Hem üstümde bornoz var," belki sürpriz olarak hediye almamıştı. Üstümde bornoz varken dışarı çıkamayacağımıza göre odada olacak olan bir şeydi yaptığı sürpriz.

Olduğu yerde dururken, "Birkaç saniyeye göreceksin," dedi. Onun yönlendirmesiyle biraz daha yürüdüm. Heyecan her adımımda arttı, hızlı hızlı nefes almaya başladım. Sızlanacağım sırada gözlerimi bir anda açtı. Kısa süreli de olsa karanlığa alışan gözlerim aydınlığı açılınca kamaştı. Birkaç kez gözümü kırpıştırdıktan sonra etrafa odaklanabilmiştim.

Balkondaki masa tıklım tıklım kahvaltılıklarla doluydu. Bir santim bile açıklık yoktu masada. Çeşit çeşit peynir, birden fazla zeytin çeşidi vardı. Portakal suyu, çay ve kahve bile vardı.

Gülümseyerek son kez göz gezdirdim masada. "Ne zaman hazırlattın bu kadar şeyi?" diye sordum. Evde hazırlanan kahvaltı masasının iki katıydı adeta. Orada da çok fazla çeşit olurdu, evet ama bu masa... daha bir başkaydı. Arkamda olan Tolga'ya dönerken, "Çok güzel görünüyor," dedim.

Mükemmel gülümsemesini bahşetti bana. Parmak uçlarımda yükselip öpücük kondurdum. Parmaklarım kaslı kollarında gezindi. Bir elini belime doladı. "Ne zaman hazırlattığımı boş ver," dedi. "Sadece kahvaltıya odaklan," dedikten sonra arkasından kocaman bir buket şakayık çıkardı. "Bir de şu güzelliklere."

"Tolga!" dedim hayranlıkla şakayıklara bakarak. "Gerçekten..." dedim buketi elime alarak. "Gerçekten güne çok güzel başladım."

Çiçeklerden dolayı açılan aramızı bir hamlede kapatırken, "Ben de güne çok güzel başladım," dedi. "Senin varlığın ve güzelliğinle günüm çok güzel başladı."

Bir elimle şakayıkları tutarken bir elimi yanağına koydum. Düğünün üzerinden iki gün geçmesine rağmen sakalları çıkmaya başlamıştı. Parmak uçlarımı gıdıklandırıyordu diken misali sakalları. Hoşuma gidiyordu yine de.

Elimi prenses gibi tutarak, "Şimdi kendimizi dış dünyaya kapatıp kaldığımız yerden devam ediyoruz," dedi.

Tıklım tıklım dolu olan masaya gidip oturmam için sandalyeyi çekti. "Bornoz," dedim üstümü göstererek. O, benden önce duşa girip çıktığı için hazırdı. Beyaz şile bezinden gömleğinin üç düğmesini de açmıştı. Bej rengindeki şortuyla yakışıklıydı. Ben ayarlamıştım kıyafetlerini.

Tolga'nın bundan sonraki tüm kombinleri benim elimden geçecekti.

"Üstümü giyinmeme izin verseydin bari."

"Değiştirirsin çıkarken," dedi fincanıma çay koyarken. "İlk önce düzgünce kahvaltını yap."

Kaşla göz arasında tabağıma koyduğu yiyecekleri zar zor bitirebildim. İki gündür eline ne geçerse tıkıştırıyordu ağzıma yemem için. Anlaşılan balayından kilo alıp dönecektim.

Kahvaltı faslından sonra ben giyinirken masa toplanmıştı. Tolga'ya uygun giyinip banyodan çıktım. Sıcağa rağmen dibime kadar girip sarmaladı beni. Yanağı şakağıma değerken, derin bir nefes çekti.

Farklı bir sevişi vardı. İncitmemeye çalışır gibiydi. Her hareketi dikkatli ve bir tabloyu kıracakmış gibi sergiliyordu. "Kokun..." dedi mest olmuş bir sesle. "Şu kokun, o kadar hayat verir gibi ki. Her kokladığımda yeniden nefes aldığımı hissediyorum."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now