-5-

1.1K 60 2
                                    

Keyifli okumalar...

Aynadan son kez kendime baktım. Giydiğim siyah kalem etek ve beyaz kürek yaka triko yakışmıştı. Ek olarak hava bir açılıp bir kapandığı için trençkot aldım. Siyah el çantamla kesinlikle hazırdım artık.

Saat yedi buçuktu. Kahvaltı yapıp dışarıda Tolga'nın gelmesini bekleyene kadar sekiz olurdu. Yaptığım makyaj aslında hafif gibi duruyordu. Bu sefer değişiklik olsun diye çillerimi kapatmaya karar vermiştim. Turuncu tonlarında yaptığım göz makyajım ve nude rujumla makyajım da tamamdı.

Elime aldığım siyah beyaz karışımı olan topuklularımla odamdan çıktım. Merdivenlerden hızla inerek mutfağa daldım hemen. Benim dışımda herkes oturmuş kahvaltı yapıyordu. "Günaydın!" bugün uyandığımdan bu yana üstümde bir neşe vardı. Herkese gülümsemek istiyor, herkesi mutlu etmek istiyordum.

Annemin şaşkın bakışlarıyla karşılaştım. "Günaydın annem," Elçin anneme eğilip bir şeyler mırıldandı. "E ama yani gözümün içine baka baka da dedikodumu yapmazsın ya."

"Dedikodunu yapmadım. Sor anneme, sor," kolumdaki trençkotu çantayla birlikte sandalyeye astım. Ayakkabıları çıkışa koymuştum zaten. "Bücür," önümdeki tabağa birkaç kahvaltılık koyduktan sonra yemeğe başlamadan önce çayımdan bir yudum aldım. Her sabah, kaçta kalkarsam kalkayım, yemeğe başlamadan önce bir yudum çaydan içerdim. Bilmiyorum nereden ve nasıl alışkanlık kazandım. Çoğunlukla farkında olmadan yapıyordum bunu.

"Ya anne!"

"Başladınız yine sabah sabah," annem kızarak ikimize bakarken öpücük attım.

Tolga beyi sinirlendirmemek adına hızlı hızlı kahvaltımı yapıp çayımı içtim. "Ben çıkıyorum. Tolga hazretlerini kızdırmayalım beklettim diye," annem güldü. "Bak çocuğu sinirlendirme Burçin."

Ellerimi teslim olurcasına kaldırdım. "Hiç de sinirlendirmiyorum. O sinirlemeye müsait o kadar," mutfaktan çıkacağım sırada Nezahat ablanın seslenmesiyle durdum. "Kızım çayını al," uzattığı plastik ağzı kapalı bardağı aldım. "Bir bardakla yetinmezsin sen şimdi."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim Nezahat abla," bizimkilere el sallayıp elimdeki çaya dikkat ederek ayakkabıları giydim. Hızla beyaz yoldan geçerken müştemilatta şoförü gördüm. Baş selamı vererek geçtim.

Evin önüne çıktığımda daha ne Tolga gözüküyordu ne de biricik arabası. Tolga gelmeden elimde çay ve trençkotla fotoğraf çekildim. Saçlarım aşağıdan at kuyruğu şeklinde bağlıydı ve önden iki tutam bırakmıştım. Öndeki iki saç tutamım ayrı bir hava katıyordu.

Çektiğim fotoğrafı sosyal medya hesabıma koymuştum. Binlerce takipçim vardı ve anında gören illaki oluyordu. Attığım hikayeye yanıt olarak ateş atanlar, bir sürü güzel şey döşeyenler, tanışmak isteyenler, kahve içmek isteyenler... Vardı da vardı yani.

Karşıdan hızla gelen arabanın Tolga olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Önümde durmasıyla kapıyı açtım. Yine o aşık olduğum vanilya kokusu...

Yavaşça oturduktan sonra çayı torpidonun üstüne koyup kemerimi bağladım. "Günaydın," normal çıkan sesiyle bana bakıyordu, hissediyordum. "Günaydın," gülümsedim. "Kahvaltı yaptın mı?" onayladım. "Yaptım, sen?"

"Aceleyle çıktığım için yapmadım," dedi. Arabayı sahile doğru sürmeye başladı. "Bu yüzden sahilde benimle birlikte simit çay yapacaksın?" soru sorar gibi çıkmıştı sesim.

Güldü. "Evet," onu ondan daha iyi tanıyordum. Alerjisi var mı, sevdiği yemek ne, sevmediği davranış ne, hoşuna gitmeyen insan tipi ne. Her şeyi ama her şeyi bilirdim. Bu yüzden bazı arkadaşları ona hediye alacağında benim de fikrimi alıyorlardı.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now