-10-

990 65 10
                                    

Keyifli okumalar...

Bugün cumaydı ve izin günümdü. Bende de iyi şans vardı. Giydiğim tayt ve balon kol bluz tam bu havaya göreydi. Karşıdan biraz resmi biraz da spor duruyordu. At kuyruğu yaptığım kızıl saçlarım omuzlarıma geliyordu. Çektiğim ince eyeliner, sürdüğüm rimel ve toprak rengi rujla tamamdım. Ekinle birlikte Bahadır'a kahvaltı yapmaya gidecektik.

Elçin okulda annem evdeydi. Evde olmasına alışkın değildim. Kolay kolay işe gitmemezlik asla yapmazdı. Neden gitmediğini sorduğumda da 'şirkette yapılacak bir şey yok' demişti.

Dolaptan boyfriend siyah kot ceket ve sadece telefon, cüzdan ve şarj aletinin sığabileceği bir çanta aldım. Bugün baştan aşağı siyah beyazdım. Ekin buna bayılacaktı, emindim.

Merdivenlerden sekerek inip salonun girişinde durdum. "Annem," dedim. Biraz durgun gözüküyordu ama belli etmemeye de çalışıyor gibiydi. "Ben çıkıyorum."

"Tamam kızım."

Gözlerimi kısarak ona baktım. "Bir şey olmadığından emin misin? Yani önemli bir şey varsa kalabilirim, çocuklar sıkıntı çıkarmaz."

Kafasını olumsuzca salladı. "Eminim yavrum bir şey olmadığına. Hadi git sen," kafamı saniyeliğine yana yatırdım. "Sen bilirsin."

Düz taban, beyaz spor ayakkabılarını giyip evden çıktım. Garajın hemen yanında gazete okuyan şoföre gülümseyerek baş selamı verip yanından geçtim. Yağmur yağdı yağacak gibiydi. Bu yüzden havada tuhaf bir koku vardı ve ben bu kokuya bayılıyordum. Değişik hissettiriyordu, huzur veriyordu, bazı şeyleri anlık da olsa unutturuyordu.

Arabaya binip hızla evin ablukasından çıktım. Annemin camlardan birinde baktığını düşünerek kornaya küçük bir temasta bulundum. Bahadır'ın evine sahilden gidilmediği için diğer yoldan gidecektim. Yoksa yol uzayacaktı. Artık havadaki bu anlamlandıramadığım kokuyla yetinecektim.

Camı yarılayıp yüzüme çarpan rüzgarı içime çektim. Çektikçe huzur buluyor, her şeyi unutuyordum. Gülümseyerek kokunun verdiği huzurla araba sürmeye devam ederken Bahadır'ın evine yaklaştığımı fark ettim. Telefonum arabaya otomatik olarak bağlandığı için rahatlıkla Ekin'i arayabilirdim.

Birkaç çalıştan sonra açtı. "Neredesin canım?"

"Gelmek üzereyim sen?" sokağın başına gelince köşeyi döndüm. "Ben geldim."

"Tamam, birkaç dakikaya görüşürüz," vedalaşıp kapattıktan sonra yan koltuktaki çantamı alarak indim. Binaya gireceğim sırada Ekin'in geldiğini gördüm. Kapının önünde onu beklemeye başladım. Aldığı simit ve poğaçaları gösterdi. "Günaydın."

Sarıldım. "Günaydın balım," Bahadır hiçbir şey almayın demişti ama bizimki yine dayanamamıştı anlaşılan. "Bugün tam istediğim renklerde giyinmişsin. Maşallah," güldüm.

Sevgili muhabbetinin üstünden sadece yirmi dört saat geçmişti. Bu süre zarfında da Tolga ile hiç iletişime geçmemiştim. Bir süre de geçmeyi düşünmüyordum.

Arkalı önlü binaya girip üç kat merdiven çıktıktan sonra soluk soluğa kalmış şekilde kapıya vurdum. Problem merdiven çıkmak değildi, problem dik merdiven çıkmaktı. Zayıfız dedik de insan değiliz demedik yani.

Pervaza yaslanmış şekilde kapının açılmasını bekliyorduk. Kapıda elinde fırın eldiveniyle Bahadır görününce kıkırdadım. "Günaydın şefim."

Güldü. "Günaydın kızlar," kenara çekildi ve göğsünü kabartarak geçmemizi bekledi. Boğaz kuruluğuyla kendimi direkt mutfağa attım. Sudan ilk önce kendim içip ardından Ekin için de doldurdum. O suyunu içerken Bahadır konuştu. "Hadi biraz hızlı olun. Sucuk, yumurtalar, çaylar soğuyacak."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now