-17-

762 50 1
                                    

Keyifli okumalar...

Yorgunlukla bahçedeki banklardan birine kendimi attım. Öğle arasına girmeden bir saat öncesinden bu yana yaklaşık dört saattir ayaktaydım. Çocuklarla uğraşmaktan, onlara nasıl hareket etmesi gerektiğini söylemekten kısacası onları organize etmekten yorulmuştum. Durmadan ayaktaydım. Çağatay da öyleydi. Çantamı kucağıma çekip içinden telefonumu çıkardım. Birazdan zil çalacaktı, Elçin'in beni görmesi için binaya giriş kapısının hemen karşısına oturmuştum.

Annem iki kez aramıştı, geri arayıp telefonu kulağıma dayadım. Birkaç çalıştan sonra açtı. "Nasıl annem?"

"Yorgunum anne, çocuklarla gösteriye çalıştık."

"Tunahanla görüşecektiniz, unutmadın umarım?" soru sorar gibi çıkan sesine karşılık olumsuz mırıltılar çıkardım. "Unutmadım. Sabahtan beri aklımda."

"İsterseniz evde konuşun. Biraz geç gelirim."

"Yok anne. Çocuk bir de rahat olmaz evdeyken, hem hava da güzel dışarıda buluşalım."

"Peki madem," dedi. "Neyse kapatıyorum ben akşam görüşürüz."

O sırada zil çalmıştı. "Görüşürüz annecim."

Telefonu geri çantama koyarken karşıdan üstünü değiştirmiş halde gelen Elçin'i gördüm. Yanıma ulaştığında yanağımdan öptü. "Hadi gidelim," beni onaylayıp koluma girerken topuklular yüzünden ayaklarımı sürüye sürüye çıkış kapısına adımladım.

Çalışma yaptığımız birkaç öğrenci yanımızdan geçerken selam vermişti. "Yarın görüşürüz hocam."

"Görüşürüz çocuklar," arabanın önüne geldiğimizde ayakta daha fazla durmayıp arabaya bindim. Elimdeki çantayı arkaya doğru fırlatmıştım. Ayaklarımı topukludan çıkarıp biraz bekledim. "Yorulmuşsun anladığım kadarıyla," kafamı salladım.

Yorulacağımı bile bile topuklu giymiştim. Topukluları tekrar giyip arabayı çalıştırdım. Buluşacağımız yeri Tunahan belirlemişti bana da konum atmıştı. Adını duymuştum ama yerini bilmiyordum. "Navigasyonu aç, söyleyeceğim yeri gir."

Elçin dediklerimi yaparken ben caddeye çıkmıştım. Söylediğim kafenin adını yazdıktan sonra telefon tutacağına koyup arkasına yaslandı. Suskunluğunu fırsat bilerek söze girdim. "Çocuğa ters davranmak yok. Sakince konuş."

"Ne ters davranacağım yahu. O kadar şey miyim ben?"

"Ney misin?" bakışlarım ona dönerken umursamazca omuz silkti. "Dobra."

"Dobra değil patavatsız," diye düzelttim. "Sen de çok iyi biliyorsun ki bazen çok patavatsız olabiliyorsun," göz devirerek camdan dışarı baktı. "Sakince, birbirimizi anlayarak ve terslemeyerek konuşacağız."

"Evet fındık kurdu, söylediklerin gibi."

Yarım saat sonra Tunaha'nın belirlediği kafeye geldiğimizde arabadan inmeden önce dikiz aynasından kendime baktım. Salık kızıl-turuncu karışımı saçlarım dağılmamıştı. Yaptığım sade makyaj ise akmamıştı. Giydiğim krem rengi kemerli havuç pantolon ve siyah gömlek kombini düzgündü. Siyah renkteki kabanımın yukarıya kalkmış yakasını düzeltip arkadaki çantamı aldım. Elçin'e gülümseyerek arabadan indim.

Kafeye girmeden önce fısıldadım. "Gülümse," çocuğa daha fazla kötü bir imaj vermek istemiyordum. Zaten ilk ve son görüşmemizde bizi yeterince perişan halde görmüştü.

Cam kenarı bir yerde oturan Tunahan bizi gördüğünde gülümseyerek ayağa kalktı. Yanına vardığımızda başıyla selam verdi. "Hoş geldiniz."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now