-44-

307 16 0
                                    

Keyifli okumalar...

"Kimden gelmiş?" diye sordum ayağa kalkmış Tolga'ya. Yan profilden görebildiğim kadarıyla sinirden alnının ortasındaki damar belli olmuştu. İstifini dahi bozmadan sadece kâğıdın üst kısmını okudu. "Tolga?" dedim yine ama duymuyor gibiydi.

Cevap vermemesi ve sinirlenmesi merak uyandırmıştı. Ayağa kalkıp yanında dikildim. Aramızdaki boy farkından dolayı kâğıdı kendine yakın tuttuğu için pek bir şey okuyamıyordum. Sadece beyaz kâğıdın üstündeki yazıları görebiliyordum.

Koluna dokunduğumda irkildi. "Ne oldu?" dediğinde gülümsemeye çalışıyordu. "Kimden gelmiş?" diye yineledim sorumu. Bir gelen mektuba bir bana baktı, "İhaleyle ilgili, talimatlar," dedi geçiştirircesine. İhaleyle ilgili talimatlar? Talimat verildiğini bilmiyordum. Hele ki mektupla.

"Emin misin?" diye sakin bir sesle sorduğumda kafasını salladı. "İhaleyle ilgili talimatların mektupla geldiğini hiç görmedim de," dedim. Kolunu boynuma dolayıp kendine çekti. "Eminim," dedi sadece. Daha da bir şey söylemedi.

Gizemli tavırları ve sinirlenmesi pek hayra alamet değildi. Yakında kokusunun çıkacağından emindim fakat yine de şu anlık üsteleme gibi bir niyetim yoktu. Ara ara yoklardım.

Yavaş adımlarla salondan çıkarken arka bahçeye ilerledik. Havuzun yanındaki hasır koltuklara kurulduğum sırada Tolga, şemsiyeyi açmıştı güneş batıyor olmasına rağmen. "Zeynep!" diye bağırdı mutfağa doğru. Mutfağın bahçe kapısında beliren Zeynep'e, "İki sade kahve yapar mısın?" dedi ve ardından sandalyesini çekerek yanıma oturdu.

Kolunu omuzuma atıp elimi tuttu. Parmaklarımın arası onun parmaklarıyla, içim onun kokusuyla doldu. Az önceki olayı tesiri altından çıkıp gülümsedim. Şu anı o kadar hayal etmiştim ki. Baş başa, kendi evimizde vakit geçirdiğimizi o kadar çok hayal etmiştim ki. Şu an bunu yaşıyor olmam inanılmazdı.

Önümüze konan kahvelerle dikkatim dağıldı. Mayıs ayı rüzgarının verdiği huzur ve sakinlik diye bir şey vardı. Bayılırdım ilkbahar ayının bu haline. İnce ince esen rüzgâr üşütmüyor, insana dinginlik veriyordu.

"Böyle olacağını bilmezdim..." dedi kulağımın dibinde. "Bu durumda olacağımızı önceden hiç tahmin etmemiştim."

"Nasıl yani?" diye sordum hafifçe yerimde doğrularak.

"Hani," dedi. "O gün her şeyi itiraf ettikten sonra Yalova'ya gitmiştin ya," derken sesinde farklı bir tını vardı. "Çok düşündüm o gece. Sahildeki bizim yerimize gittim, biraz nevale aldım düşündüm tüm gece boyunca."

Yavaştan dökülmeye başlıyordu. "Ben..." dedi fincana uzandıktan sonra. "Ben aslında sana karşı hep bir şeyler hissetmişim Burçin. Ama bir türlü kendime itiraf edememişim. Ne sana ne kendime."

Şakağıma öpücük kondurdu. Esen rüzgarla tuzlu deniz kokusu bana doğru hücum etti. "Peki," dedim. "Peki bunu nasıl anladın?"

Gülmeye benzer ses çıktı ondan. "Gidişinle, başkasına yar olacağın düşüncesiyle, bir daha seni görememe korkusuyla," dedi. Bitirdiği kahvesini masaya geri bıraktı. "O hoşça kal deyişin, arabada kafanı direksiyona yaslayıp ağlayışın o kadar içime oturdu ki. Dedim ki kendime; "Kafasız pezevenk! Değdi mi kızı ağlattığına? Nasıl toparlayacaksın şimdi? Salak herif!"

Kahkaha attım. Öyle bir söyleyiş tarzı vardı ki, gülmeden edememiştim. Arabadaki o halimi gördüğünü bilmiyordum. Kafamı ona çevirip, "Çok salaktın gerçekten de," dedim. "Yaptığım hiçbir şeyi mi anlamazsın," derken aşağıdan bakıyordum suratına.

Kafasını eğdi. Gülümseyip dudaklarıma öpücük kondurdu. "Anlamıştım aslında," dedi. Gözlerim anından büyürken gülümsemesi genişledi. "Belertme hemen gözlerini," dedi. "Sadece olmayacağını düşündüm hep. Belki senin bana ilgi duyuşun hoşuma gider sonra da sıkılırım diye düşündüm. Böyle bir şey olsa arkadaşlığımız zarar görecekti en başta."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now