-27-

430 26 0
                                    

Keyifli okumalar...

Okul zilinin çalmasıyla Elçin beni öptükten sonra koşarak binaya girdi. Ben ise yavaş adımlarla, aheste aheste binaya yürüyordum. İçeriye girdiğimde yüzüme çarpan sıcak havayla gülümsedim. Kışı seviyordum ama bu kadar da değildi, isyan ettiğim zamanlar tabii ki oluyordu.

Merdivenleri çıktığımda öğretmenler zili çaldı o sırada Sibel hoca öğretmenler odasından çıkmış koridor boyunca yürümeye başladı. Topuklularımda çıkan sesle bana doğru döndü, görmesiyle gülümsedi. "Burçin hocam, geçmiş olsun. İyi misiniz?"

Sıcakkanlı oluşu kaynaşmamızı sağlıyordu. Zaten gün geçtikçe biraz daha yakın oluyorduk ama ben yine de mesafeyi korumaya çalışıyordum. "İyiyim iyiyim sağ olun."

"Sevindim," dedi. "Ben derse gireyim, teneffüste konuşuruz olmazsa."

"Tabii, iyi dersler size," kafasını sallayıp yanımdan ayrıldı ve üç sınıf ilerideki sınıfa girdi. Mutlu mutlu odama geçtim. Bugün sebepsiz yere mutlu olasım vardı, her şeye gülesim, herkese cana yakın davranasım vardı.

Rapor biteli birkaç gün olmuş ben de okula kaldığım yerden başlamıştım. Odama ve öğrencilere o kadar çok alışmıştım ki bir gün de olsa ayrı kalmak üzmüştü beni. Arada dersleri boş olan sınıflara giriyor onlarla muhabbet ediyordum. Onları tanımaya çalışıyor onların da beni tanımasına müsaade ediyordum.

Şimdi ise beyaz önlüğün içinde oturmuş çayımın gelmesini bekliyordum. Kantinci o kadar çabuk alışmıştı ki her gün çay içmeme ben demeden getiriyordu. Kapının tıklatılmasıyla bakışlarımı pencereden kapıya çevirdim. "Gir!"

Kantinci elinde çayla içeriye girip masama bıraktı. "Afiyet olsun hocam," gülümseyip kafamı salladım. Aralık olan kapıdan gelen gürültü sesi kaşlarımı çatmama neden oldu. "Gürültü nereden geliyor?"

"Koridorun başındaki sınıftan, galiba hocaları yok," kısa bir baş selamıyla kapıyı çekip çıktı. Kesilmeyen gürültü sesiyle ayağa kalktım. Gidip baksam iyi olurdu. En azından muhabbet ederdik bu sayede de ses çıkarmazlardı. Çantamdan telefonumu çıkarıp önlüğün cebine koydum. Çayımı da alıp dikkatle odamdan çıkıp koridorun başındaki sınıfa adımladım.

Git gide daha da artan gürültüyle yüzümü buruşturdum. Bu kadar gürültü yapacak ne vardı yahu. Hışımla kapıyı açıp içeriye girdim. Öğrencilerin hepsi kapının sesiyle bana doğru döndü. Beni görünce gülümseyen birkaç yüze ben de gülümsedim. Canları sıkıldıkça veya dersten kaçmak için yanıma gelirlerdi sanki bir dertleri varmış gibi. "Burçin hocam, niye geldiniz? Yani bizim ders boştu da."

"Çok fazla ses geliyordu," öğretmenler masası gibi duran kürsüye çayımı koyarken. Sandalyesi yoktu, sadece uzunca masa tarzı bir şey vardı. "Ben de sizinle hem muhabbet ederiz, hem de birbirimizi tanırız diye geldim."

Koskoca sınıfta yirmi öğrenci vardı az olmalarına rağmen sesleri elli öğrencinin çıkardığı ses kadardı. 11. sınıf olmalarına rağmen derslere fazla asılmıyorlardı. Öyle ya da böyle geçiriyorlardı bir günlerini.

Çayımdan bir yudum aldım. "Evet sıradan başlayalım, herkes kendini tanıtsın. Bitince, ben de kendimi tanıtayım," herkes onayladıktan sonra masanın önündeki öğrenciler başladı. Ayağa kalkmadan kendilerini anlattılar. Bitince sıra bana geldi. "Kaç yaşındasınız hocam?"

Benden biraz uzun olan erkek öğrencinin sesiyle ona baktım. "Kadınların yaşı sorulmaz Gürkancım."

"Ama hocam yani biz bizeyiz burada. Hem siz dediniz birbirimizi tanıyacağız diye," kendin dedin Burçin açıklamak zorundasın.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now