-36-

289 15 0
                                    

Keyifli okumalar...

Uyandığımda hava yağmurluydu. Son derece kapalı, gökyüzünü komple kara bulutlar kaplamıştı. Arkamı döndüğümde Elçin'in hâlâ uyuduğunu gördüm. Sessiz olmaya çalışarak yataktan kalkıp valizin başına geçtim. Üstümdeki pijamayı çıkarıp günlük rahat bir şeyler giydim. Duvardaki saate baktığımda saatin 10'a geldiğini gördüm.

Sessiz olmaya devam ederek telefonumu da alıp odadan çıktıktan sonra merdivenlerin başına geldim. Aşağıdan tabak sesleri geliyordu. Ya Tolga uyanmıştı ya da Cem. Hızlı adımlarla merdivenleri inip mutfağa geçtiğimde ocağın başında Cem'i gördüm.

Bana kısa bir bakış atarak, "Günaydın çilli," dedi. Kalçamı mutfakta bulunan masaya dayayıp gülümsedim. "Günaydın!" yorgun gibi hissetsem de enerjik çıkmıştı sesim.

Yumurtaları kırdıktan sonra bana döndü. "Abim uyuyor, istersen sen onu uyandır ben de Elçin'i uyandırayım."

Alaylı bakışlarım yüzünde gezindi. "İkisini de ben uyandırırım. Sen kahvaltıyı hazırla," yanından ayrılırken söylendiğini duydum. "Anasını satayım abim de Burçin'i kendine benzetmiş!" merdivenleri çıkarken biraz sesimi yükselttim.

"Duyuyorum Cem!"

İlk önce Elçin'i uyandırıp uyandığına emin olduktan sonra hemen karşıdaki odaya geçtim. Yüz üstü, kolları yastığın altına gelecek şekilde uyuyan Tolga'nın yanına iliştim. Giydiği tişörtün belini açıkta bıraktığını görünce tişörtü indirip yanağını öptüm.

Benim için bambaşka olan kokusu burnumu doldurunca gülümsemeden edemedim. "Tolga," ellerim yumuşacık saçlarını buldu. Saçlarını minik hareketlerle oynarken tekrar seslendim. "Tolga."

Bu sefer mızırdanıp sırt üstü döndü ve gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. "Günaydın hayatım," gözlerini uzunca bir süre açıp kapadıktan sonra sıcacık kahveleriyle karşılaştım. "Günaydın güzelim."

Kolları ahtapot misali belimi kavradıktan sonra kendine çekti. İki yanağıma tüy kadar hafif öpücük kondurdu. Dağınık saçları, biraz şişmiş gözleriyle tatlılıkla karşımda duruyordu. "Hadi kalk, kahvaltı hazır."

Öylece gülümseyerek beni izledi. Bakışları yüzümün her yerinde gezindi. Sanki gözlerinde zafer ifadesi vardı. Mutlulukla parıldayan kahvelerini gözlerime çıkardı. "Sen mi hazırladın?" kafamı olumsuzca salladım. "Cem hepimizden erken kalkıp hazırlamaya başlamış."

Gözlerini kapatıp yüzünü buruştururken, "Zehirlenmesek bari," dedi. Kıkırdadım. Cemle gereğinden fazla uğraşırdı hep. Cem de hiç sesini çıkarmadan onun tüm uğraşlarına cevaplar verirdi. Bir nevi birbirleriyle didişirlerdi.

"Hadi, gevezelik yapma da kalk. Kahvaltı yapalım."

Beni onayladıktan sonra ellerini belimden çekti ve yatakta doğruldu. Onu odada bırakıp mutfağa geçtim. Koklaşmak için yer arayan yeni yetme çiftin yanına vardığımda elektrik almışçasına birbirlerinden ayrıldılar.

"Biz de eniştem geldi sandık," dedi Elçin önüne dönerken. Cem kalçasını ve avuçlarını tezgaha yaslayıp ayıplayan bakışlarla bana baktı. "Merak etme. Bu çilliyi de kendine benzetmiş abim," dedi. "Biri bitse biri başlıyor."

Sert adım seslerinden sonra omuzuma kol dolandı. "Birileri yokluğumu fırsat bilip dedikodumu yapıyor sanırım," aşinası olduğum sese dönüp baktım. "Uyandığımdan beri kulaklarım çınlıyor da."

Ben kahkaha attıktan sonra çenemle Cem'i gösterdim. "Bence tahmin etmesi zor değil Tolgacım."

Bütün kahvaltı boyunca didişmeye devam ettiler. Tolga arada bir Elçin'e de laf atmıştı. Cem'in tüm kötü özelliklerini saymış, yerin dibine sokmuştu ama Elçin tüm bağlılığıyla hepsini bildiğini söylemişti.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now