Bölüm 1: Adam Ol

3.9K 314 1.2K
                                    


Uzun zamandır aklımda olan ve fakat yazmaya fırsat bulamadığım hikaye geldi. Şimdiden hepimize hayırlı olsun. Eylül'de gelir dediğim için suskun bitmeden ilk bölümle başladık. İlham nerede ben orada hesabı devam edeceğim. Nereden hangi bölüm gelir bilmiyorum. Suskun da daha yolumuz var diye beklemek istemedi canım. Hadi iyi okumalar.

Yaşamadığımız hiçbir vaziyetin tecrübesini edinemediğimiz şu hayatta, her vaziyeti yaşamak isteyen değişik bir insandım. Gitmek, gezmek, eğlenmek, gülmek, ağlamak ve benzeri bir çok değişik hale bürünmeyi severdim ve isterdim. Ancak bazı duygu durumlarını yaşamak istemezdim mesela. Benden uzak olsun ve o duyguyu yaşamayayım diye tırım tırım kaçmayı tercih ederdim.

Çünkü ben Balım Türkmen, kaybetme korkusu olan ve bu duygudan ilelebet korkan bir insandım. Bir şey bir kere elime gelirse onu asla kaybetmezdim ve kaybetmek istemezdim. O yüzden her şeyim sınırlı sayıdaydı. Sınırlı arkadaş, sınırlı akraba, sınırlı kalem, cetvel, kağıt, silgi...

Çok küçük yaşlardayken elime aldığım ve elime alırken titrediğim, kaybetmemek için çocuk aklımla kendime yeminler ettiğim ok ve yayım vardı elimde. Hedefe odaklanmış, rakibime karşı kaybetmemek için on yedi yaşında bir kız çocuğu yeminler ediyordu her zamanki gibi içinden.

"Bu sefer gerçekten çok çalıştım, Balım kaptan," dedi okulumuzun okçuluk kulübünden olan ve sınırlı arkadaşlarımın arasında sevdiğim kişilerden birisi olan Furkan. Kahve gözlerimi kısarak mavi gözlerine ters bir bakış atarken ona döndüm. Utanmış gibi yapıp kumral saçlarını karıştırıyordu. Çünkü onun oku kıl payı on sayısına denk gelmişti, benimki dokuzda kalmıştı.

"Kafamda ekmek kırmam lazım şimdi," diye sitem ettim.

"Kıvma Balım kaptan," diye gülerek yanıma geldi Çağatay. Kendisi benim çocukluğumdu. Yediğimde içtiğimde, ateşlendiğimde istifra ettiğimde, her anımda yanımda olan, her anımıza şahit olduğumuz karşı komşumuzun oğluydu. Sırf ben seviyorum ve okçuluğa başlıyorum diye ilkokuldayken zorla başlamıştı. Daha sonrasında o da benim gibi bu işe gönül vermiş, Anadolu lisesi kazandığı halde beni yalnız bırakmamak için MESLEK LİSESİNE başlamıştı.

Elini omzuma atıp saçlarımı öptüğünde aslında ona da kızgındım. Ben okulun okçuluk kulübünün kurucusu ve kaptanıydım. Aslında beni bile yendikleri için gurur duymam gerekirdi. Ama yediremiyormuş gibi davranırdım. Yetiştirdiğim kişilerin başarıları her zamana gurur kaynağımdı. Bu yüzden beş karış suratla eşyalarımı toplamak için odaya girdim.

"Asma suvatını Balım kaptan, hev zaman en iyimiz sensin," dedi Mücahit. O da kulübümüzün üyelerinden birisiydi. Uzun boylu, açık kahve gözlü, açık kahve saçları vardı.

"Susun artık," dedim sessizce. Ben bu meslek lisesinde makine ressamlığı okurdum. Bu okulun makine ressamlığı okuyan kızları, giderli ressamlık kızı diye anılırdı.

"Artık mı, avtık mı?" diye sordu Çağatay. Kendisini çok severdim ama r harflerini söyleyemediğim için herkesi kendisine ortak eder, benim gibi v harfi olarak söyletirdi.

"Çağatay," dedim isyan eder gibi. Ela gözleri parlarken burnumun ucunu sıktı. Çantamı koluma takıp kendi çantasını da alarak soyunma odasının kapısını açtı. Açık kahve saçlarını havalı havalı düzeltiyordu ki, kapıda Rana'yı gördü.

Rana, benim liseye başladığım ilk günden bu yana olan arkadaşımdı. Kendisi Çağatay'a yanıktı fakat Çağatay'ın kızlarla işi yoktu. 'Üzerim üzülürsün,' derdi bana, bu yüzden Rana sistoma yüz vermezdi. Rana'yla da aralarına girmek istemiyordum zaten. Hangi taraf üzülse ben de çok üzülürdüm.

Adam OlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin