Bölüm 51: İlk Karşılaşma

307 56 272
                                    

Kalbimin üzerinde bağlar vardı, hepsinin koptuğunu biliyordum.

Hatta tüm vücudumdaki o damarların, kılcal damarların, organlarım arasındaki tüm bağlantıların koptuğunun farkındaydım. Bedenimde ve ruhumda hissettiğim acı anca buna eş değer olurdu sanırım. Daha fazla nasıl tarifi edeceğimi bilmiyordum.

Ya da içimde bir kurtuluş savaşı varmış gibiydi. Her cephede bir çok genç, yaşlı, kadın, erkek askerler çatışıyor, hepsi canla başla mücadele veriyordu.

Osmanlı devletinin onun ilgisini ayrıca çektiğini biliyordum. Düşündükçe, sanki biz de onlar gibi olmuştuk. Bir meziyetlerle kurulmuş, toprakları büyütmüş, yükselişe geçmiş, lale devrine gelmiştik. Ancak lale devrinden sonra düşüş evresine çok hızlı gelmiştik. Bir anda da düşüp ülkemiz, yani aşk sandığımız o his çökmüştü. İşte içimdeki kurtuluş savaşı bu yüzdendi.

Oysa ki ben, artık tertemiz bir ilişkinin içinde olacağımızı sanmıştım. Sık sık konuşmalarımız, mesajlaşmalarımız, görüntülü aramalarımız derken böyle tatil bitecek, yine yanıma gelecekti. Ve fakat, olaylar hiç de düşündüğüm gibi ilerlememişti.

"Kalk artık hadi," dedi Rana, "Kızım saçın sakalın birbirine girmiş, yürü bir kuaföre gidelim."

Sahiden de girmişti. Salça, yufka işlerini hallettikten sonra bir süre daha köyde kalmış, sonrasında eve bile uğramadan anneannemlerin yazlığa gitmiştik. Düne kadar orada deniz, kum, güneş üçlemesi yapmış ve gelin görün ki hiçbirinden zerre zevk almamıştım.

"İyi," dedim yataktan doğrularak, "Gidelim madem kuaföre." Anneme seslenip evden çıkmamız beş dakika bile sürmemişti. Ara verdiğimizi aynı gün diğerlerine de söylemiştim ve o gün bugündür kimse konusunu dahi açmıyordu.

Çağatay her gece arayıp halimi hatırımı sormuştu mesela sadece. Tatilimin nasıl geçtiğinden bahsederken şahane eğlenmiş, hatta bir sürü arkadaş grubu kurmuştum. Ne demezsin! Bir Allah'ın kuluyla göz göze dahi gelmemiştim. Kumla gibi bir yerde anneanne ve dedesiyle öğlende denize gidip bir iki saatin sonunda eve dönen tek kişi bendim. Anneannem ve dedemden tek farkım, dizlerim ağrımayıp, sıcaktan tansiyonum falan çıkmıyordu.

"Ne yapıyoruz kızlar?" diye sordu annemin daimi geldiği kuaför. Ben konuşmadan Rana beni koltuğa oturtup saymaya başladı.

"Kaş, bıyık alalım abla öncelikle. Hatta bakayım," deyip bacaklarıma eğildi, "İyi bacakları temiz bari." Doğruldu. "Kız jilet falan vurmadın değil mi?" Gözlerimi sinirle devirdim. Denize amca gibi girmeyecektim herhalde. Orada ağdaya gitmiştim.

"Ay neyse Saliha abla, sen bunun," saçlarımı iğrenir gibi tuttu, "Saçlarını da kes biraz. Deniz, güneş yıpratmış." Saçlarımı bıraktı, "Bir de şöyle temizleyici, ferahlatıcı bir yüz maskesi yaptır sisto, yapalım Saliha abla." Saliha abla güle güle çalışmaya başladı.

Saatler boyunca moda dergileri karıştırılmış, dedikodular anlatılmıştı. Mesela Melike, annesi ve teyzesiyle tekrar buraya gelmek üzere Antalya'ya gitmişti. Ve Yasin de gitmişti. Bir kaç gün tatil yapıp iki gün önce gelmişlerdi. Buradan teyzesi güzel bir ev tutmuş, kayınvalidesi de onlarla yaşayacağı için ev acayip büyükmüş.

Fatma tatilde Furkan'ın ailesiyle resmi bir şekilde tanışmış. Furkan, sokaklarında köşedeki simitçide çalışmış hatta. Seda ve Mücahit her sene oldukları gibi, Seda mahalle kuaföründe yardımcılık yaparken Mücahit oto yıkamacıya girmiş. Standart bir yaz tatili geçmişti yani.

"Kendimi tanıyamayacağım neredeyse," dedim aynaya bakarken. Yüzüme bir aydınlık gelmişti sanki.

"Valla ben buraya getirmesem bacaklarına battaniye örtüp tekerlekli sandalyede oturacaktın neredeyse." Rana iğnelerini batırdıktan sonra Saliha ablaya döndüm. Borcumu öğrenip annemi aradım, annem ıbandan parayı gönderdikten sonra dükkandan çıktık.

Adam OlWhere stories live. Discover now