Bölüm 44: Sadece Bana Bal...

583 105 936
                                    

Çok uzun oldu bitmek bilmedi. İyi okumalar. Bazılarının sözü vardı umarım unutmazlar.

İçimde minik minik çiviler vardı sanki. Bütün organlarıma damarlarım yoluyla ulaşıyordu. Damarlarımın her santimini parçalarken organlarıma ulaştığı an yaşam fonksiyonlarımı bir bir yitiriyordum. Canım acıyordu, ilk başlarda. Sonrasında uyuşan bedenim artık acıyı hissetmeyecek kadar hissizleşmişti.

Bir kaç ay öncesine kadar öyle sıradan bir hayatım vardı ki, en büyük entrikam okuldan kaçmak falandı. Sinirlendiğim olaylar kısıtlıydı mesela. Nesil'e kızardım en fazla, ya da oku istediğim noktaya isabet edemezsem, ya da sınıfta benden daha çabuk çizimini bitiren olursa kendime kızardım.

Hayatıma hep az şeyler aldığımı biliyorsunuz. Dört tane kalemim vardı. Sıfır üç, sıfır beş, sıfır yedi, sıfır dokuz. İki tane silgim vardı, birisini çizim yaparken, diğerini ders çalışırken kullanırdım. Kitaplarım vardı ama eğer okumayacaksam, arka yazısını daha kitapçıda beğenmediysem o kitabı almazdım. Evde dursun demezdim. Fazlalık şeyleri sevmezdim. Kaybetmemek için, kazanmazdım önce.

Ama sonra hayatıma öyle bir insan geldi ki, hep fazlalık gördüm onu. Kazanmak istemedim, kaybetmekten korkarım diye. Nefret etmeye çalıştım, bazen de ettim hatta. Yanımda istemedim, olmazsa boş kalırım diye.

Aradan geçen zamanda öyle bir konuma gelmiştik ki, buna hala inanmamakla beraber korkularımla yüzleşmeyi öğrenmiştim. Kaybetmekten ölesiye korkmuştum ama kaybetmem gerekiyorsa kaybederim diye de düşünmüştüm. Az önce Demir Han'a isterse abisiyle eski hayatına dönebileceğini söylemiştim ve fakat Demir Han asla gitmeyeceğini diliyle her şekilde beyan etmişti.

Çiviler bir türlü rahat bırakmıyordu çünkü bizim aramız düzelmiş olsa da abisiyle henüz yüzleşmemişti, gerçekleri öğrenmemişti. Belki bu gerçekler onun asıl öfke patlaması yaşamasına sebep olacaktı çünkü Demir Han fazla sakindi.

"Balım," dedi adımı zikreder gibi, öyle bir söylemekti ki sanki varı yoğu benmişim gibi hissettirmişti.

"Seni dinliyorum sevgilim..." Alnıma yasladığı alnını çekip bu sefer omzuma koydu. Koca adam omzuma yaslandığı zaman sanki küçücük kalmıştı. Birden kollarını belime sardığında omuzları hareketlendi. Hareketlenmeye devam etti.

"Balım," dedi bir kez daha zikreder gibi, ağlıyordu, "Balım, Balım..."

"Ağla," dedim sadece. Ağlaması gerekiyordu artık. Narkoz vücuttan çıkarken hapşırmak, istifra etmek gibi eylemler gerçekleştirirdi, Demir Han'ın da narkozunun etkisi geçmişti. Ağlayarak açılması lazımdı.

Kollarımı boynuna sarıp sıkıca kendime çektiğimde o vurdumduymaz herif hıçkırarak ağlıyordu. Titriyordu. Kendini sıkıyordu. Durup durup sesi hıçkırarak yükseliyor, kendini sıkarken kesiliyordu.

"Sıkma kendini," dedim saçlarını sevip öperken, "istediğin kadar ağla, rahatla, sakinle. Ne kadar istersen burada böyle dururum seninle. Ne zaman sakinlersen o zaman abinle konuşursun. Ne istersen o. Ağla, toparla. Hatta gel Kıvanç abinin yanına gidelim."

Kıvanç abi haklıydı. Kendimi bu kadar değerli hissetmemiştim bu zamana kadar. Hele ki son yaşadıklarımız yüzünden çöp gibi hissetmiştim. Ama Kıvanç abi haklıydı. Demir Han benim omzumda ağlıyordu. Benim omzumda ağlamak istiyordu. Demir Han beni istiyordu.

"Önce şu şoku bir atayım," dedi kendini sıkarken, "önce bir sana kendimi affettireyim, sonra onun ağzına sıçacağım. Bir rahatlayayım, onu dövmeye hazır olayım." Çocuk Demir Han gelmişti. Hoş gelmişti.

"Sen mi?" dedim gülerek, "abini döveceksin?"

"Burnunu kırasım var," hem ağlıyordu hala ama gülmüştü sanki, "Hala şoktayım Balım..." dediğinde ağlamaklı sesi çok kısık gelmişti, "Nasıl olur böyle bir şey? Ben onun üzerine toprak attım, ben onu kendi ellerimle koydum mezara, ben onun morgda morarmış halini sevdim. Bir anda çıkıp meşhur küfrünü söyledi. Ondan başka kimseden duymadım o küfrü. Aynı ses tonu, hiç değişmemiş."

Adam OlWhere stories live. Discover now