Bölüm 38: Sevgilim...

577 107 620
                                    

#sevgilim

Geçmiş bayramınız kutlu olsun öncelikle. Nasılsınız. Gecikmeden dolayı kusura bakmayın ama çok yoğundum, bölümü yazamadım. Size uzun bir bölümle geldim.

Yorum, 600

Beğeni 120 ile sınırlıdır. Diğer bölüm için lütfen kale alır mısınız beni. Sizleri seviyorum.

Hayat hepimiz için penceresi olan bir ev gibi. Bazı anılar yaşanır ve biter. İçimizdeki o küçük odalarına kapanırlar. Issız bir sokaktadır hayatımızın o evi. Ara sıra o ıssız sokaktan geçerken bir anımızın olduğu o pencerenin birisi açılır, herhangi bir geçmiş zaman çok az da olsa kendini size gösterir. Adım atmayı bırakırsınız, orada öylece, o ıssız sokakta size kendini gösteren, açılan pencereye bakıp kalırsınız. Belki sizi en derinden etkileyen bir anınız size kendini göstermiştir ki o evin içine sadece sizi çok etkileyen anlar girer. Genelde bunlar size en acı hatıralar olarak kalır.

Issız sokakta durmuş, hayatınızın anılarının saklandığı evdeki o acı veren pencere size kendini gösterdikten sonra kapanır, perdesi çekilir, ışıkları söner. Bomboş sokakta sizi tüm karanlığıyla bırakır. Donup kalmışsınızdır ve hareket edebileceğiniz kaidelerinizi yitirmiş gibi hissedersiniz. Ne yapacağınızı bilemez, yeni doğan bir bebek gibi olduğunuz yeri yadırgar, kafese kapatılmış bir martı gibi olursunuz belki de.

Bir orman yangını çıkmıştı Mudanya'da seneler önce. O yangında onlarca hektarlık orman denize baka baka yanmıştı. Olduğumuz evden göğe yükselen o zift karası sisleri izlerken ciğerlerimizin yandığını hissetmiştim. Günlerce yangın kontrol altına alınamamıştı. Mudanya tepesinde denizden gelen rüzgar yüzünden, denizin suyu yangını söndürmekte güçlük çekmişti. Yangın sönmüştü ama ardından da soğutma çalışmaları başlamıştı. Günlerce de soğutma çalışmaları devam etmişti.

Tamam, yanmıştı ve sönmüştü ama koca bir orman, yemyeşil çam ağaçlarının süsünü kaybetmiş, kuşlara yuva olan ağaçlar hayata yanarak veda etmiş, sincapların yuvaları yanarken o minik sincaplar bile yanmıştı. Söndürme çalışmaları bittiği zaman geriye sadece kor karası ağaçlar ve yanan hayvanlar kalmıştı. Mudanya denizini tepeden izleyip sırt sırta vermiş orman bir kaç gün içinde telef olmuştu. Deniz, arkadaşsız kalmıştı.

Bir kaç sene içerisinde, herkes o yangını unuttuktan sonra bilin bakalım ne oldu? O güzelim orman villa yapımı için imara açıldı. Yangın söndü sandılar, orman bitti sandılar ama öyle değildi. Ağaç yanmıyordu ama içimiz hala yanıyordu. Ne zaman oradan geçsek iç geçirirdik. Ne sönmüştü, ne bitmişti aslında. Bence soğutma çalışmasını bizim içimize yapmaları gerekirdi.

Demir Han, hayatının evi olan o ıssız sokaktan hiç çıkmıyordu ama başını kaldırıp o eve bakmıyordu da aslında. Olduğu yerde durup duruyordu. Anılarının o evde olduğunu bildiği halde bakmıyordu. İçindeki orman yanmıştı, sönmüştü. Soğutma çalışması istememişti. Bunu kendisi istese de zaten yapamazdı ama buna benim de gücüm yetmezdi. Şimdi o soğutma çalışması yapılmayan ormanın külleri üzerine ben villa dikemezdim. O imara açmıştı ama benim buna içim el vermiyordu. Önce ona, o hatıra evine bakmasını sağlamam gerekiyordu. Yoksa ne o villa yanmadan kalırdı, ne soğutma çalışması olurdu, ne o ev sahibine kendini gösterirdi.

Kapıya doğru gittiğinde yastığı kafasına fırlatmak istedim ama hızlı bir manevrayla kaçıp gülerek kapıya ilerledi. O esnada canım acıya acıya yataktan kalkıp saçımı başımı ateş hızıyla düzeltmeye başladım.

"Demir Han?" diye seslendi Çağatay sorar gibi, "Günaydın baba."

"Günaydın," dedi Demir Han uykulu bir sesle ama neşesi yerinde gibiydi, "Hoş geldiniz, geçin içeriye."

Adam OlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin