Bölüm 37: Büyülü

602 101 165
                                    

İçimde anlamını henüz bilmediğim, tarif edemediğim bir duygu gizliydi. Bazen söylemek istediklerim boğazımda bir balığın oltaya takılıp nefessiz kalmaya adım adım yaklaşması gibi takılıyor, duyduklarım dumurun en üst katmanına hızla taşınıyordu. Bilmiyordum, bazı kırgın ve kızgın olduğum zamanları birden yabana atmak deli saçması gibi geliyordu ve fakat, bazen de akışına bırakmak istiyordum.

Sanki herkesi arıyordum, ama kimseye ulaşamıyordum. Sanki arabamın lastiği patlamış, dağın başında çaresiz kalmış gibi hissediyordum. Kimse yardıma gelmiyor, kimse yanımda olmuyor, bahaneler dağın tepesinden yamacıma çığ gibi büyüyerek düşüyordu. Düşünmek insanın içini her ne kadar ferahlatırsa, bir o kadar uçurumdan aşağıya yuvarlayıp bataklığa düşürüyordu.

Mutlu etmek benim de sevdiğim bir şeydi mesela, insanları mutlu görünce sanki ben daha mutlu olurdum. Ruhum tatmin olurdu. Ama insanlar, sanki onlara yaptıklarımı paçavra gibi fırlatıp beni en karanlık mutsuzluğun içine kurşunun hedefe ulaşması kadar kısa bir süre zarfında itiyorlardı.

Elimde olmayan bir şeyi dahi kaybetmekten korkar bir duruma gelmiştim. Bu sanırım, korkumun güneşten en uzak, ışığını gösteremeyen bir yıldız kadar umutsuz oluşuna benziyordu. Umutsuz vaka gibiydim.

Kafamın kadrajına onlarca düşünce takılıyor, hepsini çekiyorum ve hala Demir Han dizlerimde yatıyor, ben ise bir elimde onun koyu yoğun kahve saçlarını okşarken, diğer elimle bana verdiği hediyeyi okşuyordum. Dakikalarca bana son söylediği cümleyi kafamda ölçüp biçiyor, hiçbir bedene uymayan bir elbise yapıyordum.

Sevdiklerimi mutlu etmeyi seviyorum.

Peki ben hala neredeyim dersiniz? Ben hala, biz ne zaman biz olduk derdindeyim. Ne ara bunlar oldu, ne ara biz el ele gezdik, ne ara öpüştük, ne ara bana hediye verdi, ne ara dizlerimde yatacak evreye geldik? Zamanı geriye sarabilecek ve geçip karşısına film gibi izleyecek olsaydım, kesin bunu hiç düşünmeden yapardım.

"Demir Han," dedim fısıltı gibi çıkan bir sesle.

"Söyle yavrum?" Gözlerini kapatıp, uyku moduna geçer gibiydi ama sırtındaki izler acımıyor muydu?

"Ben yine sana bir şey soracağım?"

"Kulaklarım daima sesini duymaya, beynim daima sana düşünmeye hazırdır Kaptan." Küçük bir sesle güldü.

"Ne zaman... Bana hislerin olduğunu ne zaman fark ettin? Nasıl emindin sevgili olacağımıza, ben ne yaptım da mesela buna kanaat getirdin?"

Yüzünü tavana doğru döndürüp gözleri hala kapalıyken elinin tersini alnına koydu. "Ben çok çekici bir erkeğim yavrum," dedi gayet egokolog gibi, "Sence beni red edebilir miydin? Kendine sor."

"Ciddi bir şey soruyorum ama," deyip alnına şaplağı yerleştirdim.

"Tamam, ben de ciddi cevap veriyorum Balım."

"Ama ben de sana ne zaman fark ettin diyorum işte." Demir Han bir uçurum gibiydi. Gözlerine bakmak, elini, tutmak, öpmek, kokusunu duymak bana tam olarak uçurumda olduğumu hissettiriyordu. Sırtımı uçuruma verip gözlerimin önüne ağaçlarla bezenmiş bir doğa güzeli ormanı sersem, her an düşecekmişim gibi. Sırtımı o doğa güzeli ormana versem, önümdeki kilometrelerce yükseliğini hesaplayamadığım uçurumu görüyordum. Her iki türlüsünde de kalbimin yerini zorlayıp boynumda atan nabzın yerine geçtiğini düşünmek şaşırtıcı değildi. Nefesim kesiliyordu. Sanki ölümü benim önüme sunar gibiydi ama bir insan ölümü bile güzelleştirebilir miydi?

Peki ben ne ara edepsiz dürüm kafalı pandayı böyle görür olmuştum?

"İlk geldiğim zamanlarda," derken elinin tersini alnına koyup ters bir şekilde bana bakıyordu, "güzel bir kız olduğunu ama benim sarışın sevdiğimi bildiğim için sana pek de ihtimal vermiş değildim. Ayrıca da sen ketum bir kızsın Balım, bu konuda bana kızamazsın. Yüzlerce erkeğin okuduğu ve kız sayısının cüzi bir rakam olduğu o lisede sen erkekleri yöneten, onları eğiten bir kaptansın. Sence de dışarıdan bakınca ketum bir karakter gibi görünmüyor musun?" Cevap vermemi beklemedi. "Gayet öylesin, hatta bu yüzden ilk zamanlarda senin o çok konuşan ağzına çarpasım geliyordu. Ama sonra konuştukların ve beni ciddi anlamda yola getirmeye yönelik o hareketlerin beni sana çekmeye başladı. Zamanla sen olmadan hiçbir halt yiyemeyecek gibi düşünmeye başladım. Aslında tek başıma yapabileceğimi bildiğim şeylerde bile yanımda seni istediğimi fark ettim. Sanki bana büyü yapmıştın da, beni kendine bağlıyordun."

Adam OlWhere stories live. Discover now