Bölüm 26: Sen Geçme, Olur Mu?

414 104 138
                                    

Adana sahaları...

"Çabuk," dedi adamın biri, "Hemen arayıp Sefer beye haber verin."

"Bu kargaşa da ne böyle?" Bahçedeki koşuşturmayı gören Sefer'in sevgilisi bahçe merdivenlerine yöneldiği sırada arabadan indirilen Semih'i görünce olduğu yerde kaldı, ellerini ağzına götürüp şok içinde bakmaya başladı.

"Bursa'dan acilen gelmeniz gerek Sefer bey," dedi telaşla adamlarından birisi, "Semih bey, Semih bey bir kavgaya karışmış, durumu ciddi görünüyor."

"Ne?" diye bağırdı Sefer, akşamdan beri oldukça keyifliydi, "Ne demek Semih?"

"Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum Efendim, acilen gelmemiz gerek."

"Geliyorum," dedi Sefer telaşla, "Doktoru arayın hemen."

Semih kavgaya karışmıştı, evet. Ama su testisi olduğu için su yolundaydı. Üç yerinden bıçaklanmış, sayısız darbe yemişti. Kanlar içindeki bedenini içeriye taşıdıkları sırada doktor çağırıldı.

Bir kaç gün önce babasıyla konuşmalarından sonra Türkiye'ye gelmiş, arkadaşlarıyla vakit geçirmek üzere dışarıya çıkmıştı. Alkolü abartmaktan kaçınmayan grup, kafaları iyice dağılsın, kutlama yapalım dedikleri için mal almak üzere yola çıkmışlardı. Gittikleri yer zaten tekin bir mahalle değildi ve orada da herkes kafayı bulmuştu. Geç saatler olduğu için buralarda sadece böyle tekinsiz insanlar dışarıda olurdu. Esrarlarını alıp içmekti niyetleri. Ama öyle olmadı.

Arabayı ara sokağa döndürürken el freni çeken Semih haddinden fazla ses çıkarmış, keşleri rahatsız etmişti. Arabayı durdururken ancak kapatabilmişti yüksek ses müziği. Bir harabenin içine girip mal alacakları sırada arkadan dört beş kişi geldi. Hiç bir şey demeden birbirlerine saldırdılar. Şişler, bıçaklar, sopalar havada uçuşuyordu. Herkes birbirine Allah ne verdiyse girişmişti. Olayla alakası olmayan insanlar bile, kavgaya karışmış, kimin kime vurduğu belli değildi. Semih ilk, ikinci ve sonuncu bıçak darbesini hiç anlamadan yemiş, öylece kalmıştı. Ortalığın karmaşasından dolayı kimse onu görmüyordu, hatta üzerine bile basılıyordu.

Baygınlık geçiren insanlar, saatler sonra kendine gelmeyi başarmıştı. Semih dışında diğer arkadaşları ayılıp Semih'in halini görünce ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Önce bırakmayı düşündüler. Sonra hastaneye götürmeyi düşündüler. Başları belaya girecek diye vazgeçip babasına götürmeyi akıl ettiler. Eve getirdikleri zaman durumu vahimdi...

Bursa sahaları...

İnsanlar acı çeker. Çünkü biz hayata nefis denilen bir hisle gönderildik. Sahip çıkarsan yaratan katında mükafat alır, sahip çıkmayıp yanlışa gidersen cezasını alırsın. Belki mükafatı bu dünyada değil, öteki dünyada görürsün ve fakat, acısını bu dünyada rahat rahat görürsün. Rahat olur mu, orasını bilemem.

Karşıma çıkan çocuk elimdeki kağıtları isteyip kim olduğunu söyleyeceğini söylemişti. Kim olduğunu deli gibi merak ediyor olabilirdim. Ama bu, ona elimdeki reçeteyi ve tahlil sonuçlarını vereceğim anlamına gelmiyordu. Bunlar Demir Han için gerekliydi. Çünkü, en yakınımızdaki insanlar bile hainlik yaparken tanımadığım etmediğim, gizemli gizemli karşıma çıkan o çocuğa güvenmem saçmalık olurdu. Bir kaç saniye içinde mantıklı bir şekilde bunları düşünmüş, cevabımın olumsuz olduğunu söylemiştim. O da başını eğdiği zaman yanından ayrılmıştım.

"Demir Han," dedim gözlerini aralamaya başladığı zaman. Fark ettim de, yani bu zamana kadar fark etmemiştim, Demir Han ismi güzelmiş. Bu adama da yakışıyordu, ne yalan söyleyeyim. Tipine başka bir isim gitmezdi. Onun üstüne tam oturan bir isimdi.

Adam OlWhere stories live. Discover now