Bölüm 49: Aile Yadigarı

382 63 627
                                    

Of çok özledim burayı. Nasılsınız.

En uzun yazmadığım zaman bir doğum yaptığım zamandı bir de şimdi. Kardeşimin kınasını yaptık, on gün sonra sünnetini yaptık. Instagram'da beni takip edenler gördü zaten daha yeni yeni toparladım. Çok yoruldum ama çok güzeldi.

Okullar başladı. Hepinize yeni okul yılımızda bşarılar diliyorum. Her şey istediğiniz gibi olsun. Keyifli keyifli okumalar. Düşüncelerinizi yazarsanız çok mutlu olur tek tek okurum. Öpüldünüz.

Sessizlik insanın yeme içme ihtiyacı gibiydi bazı zaman. Kendi nefesini dahi duymaya tahammülü olmadığı zamanlar gelip duvar gibi üzerimize çöküyordu. Bir kaç gün önce öylesine bir sessizliğin içinde düşmüştüm ki, ses olduğu zaman sevinecek haldeydim. Ama duymak istediğim ses hiçbir zaman o şerefsizin sesi değildi. Duymak istediğim ses beni ne zaman buraya getirdiğinden haberim olmayan adamın sesiydi.

Omzunda uyuyakaldığımın arkası yoktu. Uyumuştum işte. Kendimi o dingin sessizlikten sonra aslında dinlenmiş hissetmem gerekirken ruhen fazlasıyla yorgun hissetmiştim. Keza hala öyle hissediyordum. Sanki günlerce uyusam yine de bu yorgunluk geçmeyecek gibiydi.

Yine de o sessizlikten rahatsız olup ses istemem şu an yatağımda dümdüz yatmış tavanın alçılı yüzeyini seyrederken Nesil beyefendinin horultusunu dinlemek, o sessizliği aratır cinstendi. Hayır, yaşı genç, sigara bilmem ne kullanmaz, nasıl böyle horluyor, anlam veremiyordum.

Başımın şişeceğini anlayıp sırf rahatsız olsun diye, çünkü o da beni rahatsız ediyordu, üzerine resmen basa basa yataktan çıktım. Bacağına bastığım halde uyanmamıştı. Sorsanız, benim korumalığımı yapacaktı güya. Ulan bunun başında davulu patlatsan uyanmazdı bu.

Lavaboya uğradıktan sonra ahşap merdivenleri yavaş yavaş inip mutfağa yönelirken annemin sessiz sedasız bir şarkı mırıldandığını duydum. Kadınım, sabah erkenden kalkıp şahane bir sofra hazırlama derdine düşmüştü.

"Annem aşkım," dedim beline sarılıp yüzümü sırtına koyarken.

"Oy benim dili Ballım," deyip ellerimin üzerine ellerini koydu. Ayak üstü iki lafın belini kırarken ona yardım etme isteğimi bertaraf etmişti. Nesil yüzünden uyuyamadığımı söylediğimde gülmek istedi ama kızarım diye bir şey yapmadı.

Salon koltuklarına geçip uzanmıştım. Biraz sonra babamın nefesini ve ellerini saçlarımın üzerinde hissedince şekerleme yaptığımı anladım. Gözlerimi nazlı bir kızmışım gibi araladığımda gıpgri gözlerinin içindeki dudaklarda tebessüm vardı.

"Kızım," diye fısıldadı,"Evinde uyuyup uyanman ne güzel."

Yattığım yerden kollarımı boynuna doladım. Kokusu bana kimi hatırlattı bilin bakalım. Cevap veriyorum, aklımdan hiç çıkmayan birisinin kokusunu hatırlattı.

"Babam," dedim uyku mahmuru bir sesle, "Uyandığımda seni görmek uyanmaların en güzeli."

"Hem de nasıl..."

Aile kavramını anasınıfında öğretiyorlardı. Anne, baba, kardeş, dede vs şeklinde, çekirdekmiş, büyükmüş hep anlatmışlardı. Ben çok bilmiş o zaman bile, 'Aile nefes aldığın yerdir,' demiştim ve öğretmen annemleri okula çağırmıştı. Babam, o zaman benim bir hınzırlık yaptığımı ama yine de benimle gurur duyduğunu söyleyerek okula gelmişti. Öğretmenle görüştükten sonra olayın aslını öğrenmişler, ikisi de bana hayran kalmışlardı. Ama doğruydu. Ben nerede huzurla nefes alıyorsam orası benim için aileydi. Mesela okulda da ailem vardı, orada da onlarla nefes alıyordum.

Bayram sofrası gibi hazırlanmış sofraya sandalye yetmeyince Nesil bey alt kata iner inmez kapalı gözleriyle sandalye taşımıştı ve bu durumdan çok şikayetçiydi. Babam onun bana bekçilik yapmasını ama neredeyse öğlene kadar uyuduğunu söylediğinde kısık kısık gözleriyle yüzüme baktı.

Adam OlWhere stories live. Discover now