Bölüm 3: Empati

1.1K 244 1K
                                    

Aaaa kim gelmiş. Bakın mutfağında tadilat var. Her yer kırık. Yaşam alanlarımız çok kısıtlı. Evde sokak terliğiyle geziyorum ama bu bölüm bir haftadır tamamlanmayı bekliyor. Anca geldi. Kusura bakmayın ama bana yardıma gelin. İyi okumalar.

#empati

Kendini başkasının yerine koymak, onun içindeymiş, onun yaşadığını yaşıyormuş gibi düşünmek, aynı durumda ben olsaydım demek empatiydi. Siz hiç kendinizi başkasının yerine koyarak düşündünüz mü? Ya ben, dediniz mi? Düşmanınız dahi olsa canı yanarken karşıdan güler misiniz, yoksa onun için üzülür müsünüz? Ben üzülürüm. Baktığınız zaman gamsız gibi falan dururum ama empati kurmayı çok iyi bilirim. Nefret bile etsem, bir insan üzülüyorsa elimden bir şey gelip gelemeyeceğini sorarım falan. Bana kötülüğü dokunmuş insanlara dahi iyilikle yaklaşmayı tercih ederim. Arkamdan konuşsun, yüzüme tükürsün, beni rezil etsin falan farketmez. İnsanız, hiçbirimiz dört dörtlük değiliz.

Eğer bir insanın size yaptığı hata gibi, siz de o insana yaparsınız sizin hata yapandan ne farkınız kalır?

Kahkaha attı. "Nabev lise avkadaşım?"

"Kadevin oyunundayım," dedim ciddi ciddi, "Biv edepsizle göz gözeyim, maalesef."

Kurduğumuz şu son cümlelerin üzerinden yaklaşık olarak bir kaç dakika boyunca, bilmiyorum belki saat bile olabilir, ters ters birbirimize baktık. Daha doğrusu ben ters bakıyordum ama o alaycı bir bakışla bakıyordu. Hala bir edepsizle göz gözeydim.

"Şaka mı bu?" dedim babama dönerek. Üzüm üzüme baka baka olmak istemiyordum.

"Değil kızım," dediğinde yanımıza Tahir Adanalı amcam geldi.

"Bir şeyleri değiştirmek zorundaydım Balım. Baban sana akşama biraz anlatır. Biz biraz sonra yola çıkacağız, ara sıra yine geliriz." Durdu. Gözümün içine baktı baktı ve tam on ikiden vurdu. "Benim deli oğlan sana emanet kızım." Sırf şirin bir şey söylemiş gibi ortam yumuşasın falan diye öylesine kurulmuş bir cümle olmalıydı bu.

"Kimseye sahip çıkamam Tahir amca, benim derslerim var, okçuluk kulübü var. Ben senin," deyip elimle işaret ederken sesimi azalttım, "Ben senin bu edepsiz oğlunla nasıl baş edeyim Allah aşkına?"

"Evde konuşalım kızım bunları," dedi babam, "Sen dersine git, biz de Demir Han'ı bölümüne götürelim."

Sinirle arkamı dönüp sınıfa gidecekken kararmış üzüm olduğumu hissedip durdum. Tahir amcaya en azından bir hoşçakalın falan demeliydim. Oğlu gibi edepsizlik etmek istemedim.

"Hayırlı yolculuklar Tahir amca. Umarım sık sık gelirsiniz." Adamın yüzünden ve gözlerinden çok net okunuyordu sıkıntılı olduğu. Belliydi yani, bu durumdan o da memnun değildi.

"Sağ ol kızım, görüşmek üzere." Demir Han edepsizine arkamı dönerken bir kez daha ters ters baktım.

Sınıfa gittiğimde kızlara selam verip hızlıca yerime geçtim çünkü ders başlamak üzereydi. Yerime oturduğum gibi de hoca içeriye girdi zaten. Ama derste not kağıtları sırama konuyordu, arkadan fısıltıyla sorular geliyordu, işte ne bileyim, silgimi alacak gibi yapıp arkalarına dönerek, "O çocuk kim amk?" şeklinde sorular yöneltiliyordu. Dersin ilk yarısı bu soruyla geçmişti ve sonunda dayanamadım.

"Yeter be," dedim cazgır cazgır. Hoca ve sınıf arkadaşlarım birer duble şoklukla durup bana baktılar. Ve bugün şanslı mıydım, değil miydim bilmiyordum.

Hoca, "Evet," dedi birden, "Yeter bence de. Çünkü gerçekten Osmanlı devletinin üzerine nasıl gidildiyse Cumhuriyetimiz kurulurken, gerek Kurtuluş savaşında, gerek sonrasında yabancı devletler çok baskı kurmuşlardı. Şu an rahat rahat nefes alabiliyorsak bilin ki, nefesi kesilen şehitlerimiz sayesinde."

Adam OlWhere stories live. Discover now