Bölüm 15: Yine De Sen Bilirsin...

665 165 384
                                    


#yinedesenbilirsin

Merhaba arkadaşlar. Meslek lseli ilk bölümlerden itibaren düzenlemeye girdi. Bir süre buradan bölümleri yavaş atabilirim çünkü size güzel bir sürprizle dönmek istiyorum. Umarım beni buradan beklersiniz. İyi okumalar.

Azra emine dönüyor buralarda hep.

#yinedesenbilirsin

Bazen çok saçma bir insan olduğumu düşünüyorum sistolar ve brolar. Siz de kendinizi öyle düşünüyor musunuz? Lütfen düşünüyoruz deyin, zira tek başıma kalmak istemiyorum bu konuda.

Neden saçma olduğunu düşünüyorsun Balım? Evet bebeğimsiler, güzel soru. Ne bileyim amk? Millet böyle kırılıyor, kızıyor falan bir şeylere, sonra kırgınlıkları ve kızgınları geçiyor. Açıkçası ben her şeye hem kızıyormuş gibi görünüp aslında kızmayan, kırılıyormuş gibi görünüp kırılmayan bir insandım. Bir de bunun tam tersi vardı.

Mesela Rana sistomsunun gösterdiği tavıra kızmıştım ama objektif bakmıştım olaya. Sadece kendi tarafımdan bakarsam haksızlık ederim diye düşündüm. Onun açısından düşününce kızgınlığım geçmişti.

Kızgınlık bir kor gibidir, su dökersin söner. Kırgınlık bir nokta gibidir, hiçbir şey onu silemez.

Bu yüzden kimseye kırılmak istemiyordum. O olayı unutmazsam, izi bende hep kalırsa diye düşünüyordum. Haklılık payım tartışmaya açıktı. Hodri meydan gibiydi sanki. İçimde savaş vardı zaten.

Bir yanım Çağatay diye bağırırken, diğer yanım Rana diyordu. Dene dediğim zamanlarda Rana sistomsunun heveslenip olmazsa tarafı ağır bastığı için Çağatay bromsuyu ikna etmemiştim. Sevmediği birisiyle beraber olması doğru bir şey değil diyen tarafım da Çağatay bromsuya yürü koçum diyordu.

Ve hayat, rakam ve seslerden ibaret değildi. Her şeyin ötesinde olayların başımıza gelmesi an meselesiydi.

"Hayret," dedi babam kahvaltı yaparken, "Çağatay gelmedi hala."

"Akşam onlar dışarıya çıktılar baba, bizim babalarla, belki uyanamamıştır." Kapı çaldı.

"Aha geldi," dedi Nesil. Son lokmamı atıp dişlerimi fırçalamaya gittim. Çantamı ve montumu alıp kapıya geldim. Bunlar saniyeler içinde olmadı asla. Dakikalarca bekledi Çağatay. Alışkındı zaten o.

Ama kapıda Çağatay yoktu. "Otobüs gitti," dedi Demir Han. Ayaklarına baktım. "Ben götürmedim otobüsü Balım ayaklarımla, niye bakıyorsun?"

"Beklevken kök saldın mı diye baktım." Sabah sabah güldüm. İnsan uykudan uyandı diye güler miydi? Ne saçma.

"Metroyla mı gidelim?" diye sorduğunda, "Çağatay uyanmadı mı acaba ya?" dedim. Başka seçeneğimiz yoktu ama sen bilirsin.

"Uyanmadı."

Ayakkabımı giyip dikildim. "Sen nereden biliyorsun?" Sabah sabah güldü. Telefonu eline alırken kapıya babam geldi. Hatta annem geldi. Sabah dürümüne konuştu annem. Babam da bizi metroya bırakacağını söyledi. Yol boyunca babam soru sordu, sabah dürümü cevapladı.

"Alıştın galiba Demir Han he, anlaştın bizim çocuklarla?" Bilemiyorum baba ama yine de sen bilirsin.

"Alıştım Asil amca."

"İyidir bizim çocuklar, Çağatay neden yok?"

"Akşam geç yattı, başı ağrıyordu."

"Oğlum böyle etkinlikleri hafta sonu yapsanıza, okuldan oluyorsunuz." Demir Han için değişen bir şey olacağını sanmam ama yine de sen bilirsin baba.

Adam OlWo Geschichten leben. Entdecke jetzt