Bölüm 45: Duygular

486 85 1.1K
                                    

Öyle yoğun zamanlardan geçiyorum ki anlatamam. O yüzden bölğmler gecikiyor. Telefonum geldi, bilgisayar oldu ama yazamadım. Bir an önce diğer bölüm gelsin diyenler +1000 yorum bekliyorum ama mantıklı bölğmle ilgili yorumlar lütfen. Emoji vs olmasın.

Demir Han'ın anlatımıyla...

Bir destan yazılıyor sil baştan,
Yanlış kararlar vardı alınan,
Feraha erdi tüm yaşananlar
Geçti hepsi canımızı acıtan

Aşık olduğum yüzün varsa
Bu karanlığın aydınlığında
Değerdi tüm yaşadıklarımıza,
En dibine girdiğimiz o bataklığa...

Gel tutalım ellerimizi yeniden,
Söz verelim birimiz düşmeden,
Gel sarılalım birbirimize, yenilen,
Değişmemiş kokun, zerren, hücren..

Bitmesin bu dillere destan,
Rengimizi akıtalım en karadan,
Çıkalım bu yangın savaşından,
Nasip etmiş bak yaradan...

Kollarımın arasında narin çıplak tenine dokunduğum o kız, belki de çok uzun zamandır böylesine huzurluydu. Bir açıdan hala kendimi suçlamaktan geri kalamazken, sırf biraz uyuyayım diye herkes aynı hataya düşerdi diyordum. Ama bu gece uyku benim gözlerime kapıdan dahi uğramayacak gibi görünüyordu.

Ciddi ciddi üç ay boyunca sırf abimin arkadaşının sözü üzerine susmuştu. Her ayrıntı kafamda canlandıkça her taş yerine oturmuş, duvar tamamıyla örülmüştü. Şimdi duvarı sıvamak lazımdı. Böyle çıplak olmazdı.

Yine bu akşam yaptığım gibi önce Balım için dökülmüştü satırlar aklımın en ücra köşelerinden gelerek. Önce onun için düşünmüştüm. Çünkü önce onu dinlemek istemiştim. Buraya gelene kadar acıyı her zaman tek başıma yaşamış olsam da buraya geldikten sonra önce onunla dertleşmiştim. Ona abimle ilgili olaylar anlatmıştım. Ölüm yıl dönümü diye bildiğim o tüm lanetleri hak eden gecenin üçüncüsünde yanımda o vardı. İlk önce o vardı.

Konuşmasam olmazdı. İçimdekileri dökebilmem için elime bir gökyüzü vermeleri gerekirdi. Uçsuz bucaksız olacaktı, ben anlattıkça büyüyecekti sanki. Hislerimin hepsini bir araya getirsem bütün evren sadece benden ibaret olurdu, gökyüzü sadece beni dinlerdi. Kuş sesleri, vapur sesleri, korna sesleri vb bir sürü ses susar, sadece benim cümlelerimle dolardı bütün evren. Diğer gezegenler bile beni dinlerdi hatta, hepsi benim cümlelerimi içlerine hapsederlerdi.

Toplansa bütün dünya üzerime,
Bir nefese değer mi,
Ey Ay?
Ne zaman döner kışımız güze,
Baharlar çağlar mı sesiyle,
Yağmur olup yağmadığı için mi,
Beyaza büründü her gece,
Ey Ay?
Senin beyazlığına sarıldı,
Her yerim kara kış oldu,
Karası beyazına,
Ey ay,
Her yer senin beyazına,
Kar olup yağdı üzerime,
Zift aktı her damlada,
Geçmedi sancısı,
Ağlar zift karası,
Bir kere bana gelseydi baharlar,
Ey Ay...

Hani bir tabaktan yemek yenmiştir, dibinde sadece yemeğin bulaşığı kalmıştır ya, abimi gördüğüm, o sesini duyduğum ilk an o tabak gibi hissettim kendimi. Yenmiş, bitmiş, bulaşığı kalmış bir tabak gibiydim. Boş kalmıştım, sadece pisliği kalmıştı o günlerin üzerimde.

Abimi ilk gördüğümde yıllardır çekilmiş olan denizin suyu geri gelmişti. Sahildeki kurak kumların çatlamış aralarında tuzlu su yürümeyi yeni öğrenmiş bebek gibi adımlarken hem heyecan vardı, hem canı acıyan bir çatlak. Kesik yaranın üzerine kahve dökersen kanı durdururdu. Ama kesik yaraya tuzlu su değse o yara alev alırdı. Abim aynı anda her çatlağıma, her yarama hem tuzlu su olmuştu, hem kahve...

Adam OlWhere stories live. Discover now