Bölüm 22: Yıldız Gibi Kaymak...

529 134 128
                                    

Selam ressamlık ailesi. Hepinize hayırlı ramazanlar. Oruçlar nasıl gidiyor. İyi okumalar.

Yeni kurguma bakmayı unutmayın. Aslanın oyunu. Mafya kurgusu sevenleri beklerim. 

#yıldızgibikaymak

Yazarın anlatımıyla...

Her şeyin anını beklediği bu hayatta hata yapmadan doğruyu bulamayacağımızı defalarca kez söylemiştim sizlere. Her şey anını bekliyordu, evet. Bu yüzden zaten en büyük hataları yapıp, hemen üzerine pişman oluyorduk. Ne yaşadığımız hayatı biz seçmiştik, ne de altın tepsiyle önümüze sunulmayan bu yaşantıyı.

Yasin, küçüklüğünden bu yana hep ruhuna aldığı darbelerle büyümüş, doğruyu yanlışı ayırt edebilmesi için onu uyaran büyükleri olmamıştı. Bir ninesi vardı, o da zaten yaşı gereği onunla yeterince ilgilenebilecek bir insan değildi. Annesi ya da rol model olması gereken bir babası olmamıştı. Çoğu zaman nerede nasıl davranması gerektiğini bilmeden büyümüştü. Hataları çoktu, yaşadığı pişmanlıklarını bile paylaşamıyordu.

"Neyin var oğlum senin?" diye sorarak geldi büyükannesi yanına. Bir haftadır kapı dışarıya çıkmamış, kimseyle konuşmamıştı. Büyükannesi de normalde ona sormazdı bir sorun olup olmadığını ve fakat bu durum bayağı ağırdı.

"Hastayım," dedi tek düze bir sesle. Hasta değildi, ruhu acıyordu. Ne yaparsa yapsın elinde kalmış gibi hissediyordu. Melike'den yediği tokat yanağına değil, en çok acıyan yeri olan ruhuna gelmişti. Çünkü bu zamana kadar hiç kimse onun hatasını bu denli yüzüne vurmamıştı. İçinde çok büyük bir pişmanlık gün geçtikçe dallanıyor, her yerini sarıyordu.

"Hastalık değil oğlum bu, bak sen böyle yapmazdın. De hele bakayım, neyin var, neden böylesin? Yataktan çıkmadın, yemedin, içmedin?"

Yasin yan yattığı yatakta düzelerek sırt üstü yattı. Tavanı izlerken büyükannesi devam etti. "Kız meselesi mi yoksa?" Anında ona baktı. Büyükannesi kambur duruşuyla, yüzündeki çizgilerle, ellerindeki izlerle geçmişi taşıyordu.

"Kız meselesi belli," deyip gülümsediğinde, Yasin derin bir nefes alıp oturdu.

"Hata yaptım. Bu zamana kadar bir çok kez hata yaptım ama kimse bu kadar yüzüme vurmamıştı, sen bile. Annem gitti, babam gitti. Liseye başlayana kadar arkadaşım bile olmadı, biliyorsun. İnsanlardan korkuyordum. Kızlarla görüşüyordum, o zaman da ben ayrılıyordum, o benden ayrılmasın diye. Şimdi ilk kez ben terk edildim. Hata benimdi. Doğru onundu."

"Terk edildin diye mi üzgünsün, o kız terk etti diye mi üzgünsün oğlum?"

"Ben de bunu anlayamıyorum. En başından beri güzel gidiyordu aslında ama ben hata ettim. Neden yaptım, onu da bilmiyorum. Ben bir şey bilmiyorum ki, Balım öğretene kadar, Mücahit destekleyene kadar, Furkan yanımda olana kadar, Çağatay beni yalnız bırakmayana kadar hiçbir şey bilmiyordum. Nasıl sevilir, onu bile bilmiyorum. Sevilmek ne, onu da bilmiyorum."

"Sevgi her zaman söylenmez," dedi büyükanne, "sevgi hissedilir oğlum. Seni ne olursa olsun bırakmadım, huzurevine götürmek istedikleri zaman senden ayrılmadım, sana kötü davranmaya kalkan birisi olunca cezasını ben kestim. Sen her dertten kendin mi çıktım sanıyorsun? Her ateşlendiğin gece anne diye sayıklarken, buradayım annecim deyip ateşini dindirmedim mi? Baba diye ağlarken babanın eksikliğini yaşama diye sana baba olmadım mı? Yerini tutmaz, kimse kimsenin yerini tutmaz belki ama sevgisini davranışlarıyla gösterir. Söylemek şart değildir. Benimle ilgilenmedin diyorsun ya, ne zaman seni aç bıraktım, susuz bıraktım, açıkta bıraktım? Ok dedin, son paramla ok aldım. Yay dedin, komşudan borçla yay aldım sana. Nereden geliyor bu para dedin mi?"

Adam OlWhere stories live. Discover now