Bölüm 33: Benim Dürüm Adam...

406 108 155
                                    

Bir gün bir yerde dinlemiştim. Orada dedi ki; Allah bir kulunu sınamıyorsa eğer, o kulundan umudu kesermiş. Ama eğer Allah onu sınıyorsa, hala onun yolunda yürümesi, ona dönmesi içinmiş. Kaldı ki, hepsimiz de böyleydik zaten. Bir yerlerden, ince ayrıntılarımızdan mutlak suretle sınanır durumdaydık. Yalan mıydı? Hanginiz bana, benim her işim tıkırında gidiyor diyebilirsiniz ki?

Bir gülerken, mutluyken, heyecanlı ve yeni tatlar içindeyken bir yanımız kızılca kıyamet koparırdı. Bir anda her şey değişir, yer gök birleşir, denizin tuzlu suyu gözümüzde yok olurdu. O an anlardık işte, denizin tuzlu suyu gözümüze girsin isterdik ve fakat o gözümüzde yok olmuş olurdu.

Sonra bir gün çıkagelir, yer gök eski halini alır, her şey düzelir ve deniz tekrar tuzlu suyunu usul usul kızgın kumlara değirip çekerdi. Peki kum, denizin ona usul usul dokunmasına razı mıydı? Belki daha hırçın istiyordu? Denizin bundan haberi var mıydı acaba? Gösterip elletmemek gibi bir şeydi bu denizin yaptığı, daha fazlası olsun isterdi belki. Kum, doya doya denizi içine çekmek isterdi.

Demir Han, yumruğu vurduğu gibi Hakan reis yana yatan yüzünde, çenesine parmaklarıyla dokunup eline bulaşan kırmızı sıvıya baktı. Tek bir yumrukla nasıl olur da, çenesinden kan akıtırdı?

"Ya şimdi siktir benim mekanımdan, cehennem ol git, daha kanatmadık yerini bırakmayayım." Demir Han reisin sesi, fırtına öncesi sessizlik değildi. Ölüm öncesi gelen güzellik değildi. Demir Han reisin tınısı, bakışları, daha fazlasını istiyordu. Karşısında duran adamı yere yığıp, göğü üzerine indirmek istiyordu. Tek yumruk ona yetmemişti ve fakat, okulun öğrencilerini düşünüyordu. Ortamı gören bizim okuldan kim varsa, arkamızda yer aldığını biliyordum keza, İlayda denilen yelloz sevgilisi Hakan reisin koluna girmişti.

Bana bakarken sert olan o bakışları, bana beni yere yığacağını göstermeye çalışırken, Demir Han reise, benim yanımdaki adama bakarken yumuşak, yeni düzülmüş bir kadife kumaş gibiydi. Yapma, demeye çalışıyordu. Olayı neresinden anladığı belli olan kız, ikimizin hala birleşik olan ellerine bakıp iğrenir gibi bir yüz ifadesi gösterdi. Gösterirdim şimdi sana iğrenmeyi.

Demir Han reisin, ne ara sevgili olduğumuzu anlamadığım adamın elini bırakıp bir hışımla, sene başından beri ayar olduğum kızın boğazına değdi elim. Geri geri iterken, arkamdaki gürültüden kıyametin kopma sesleri Okçubaba'nın araçlarındaki dallara çarpıp kulağıma doluyordu.

"O gözlerini oyarım senin," dedim dişlerimi sıkarak, "oyar, eline verir, inlemelerini zevkle dinlerim İlayda."

Boğazına yapıştırdığım ellerim, tırnaklarımı boğazına geçirmemle gözlerini sıkıca yummasına sebep olurken arkasındaki banka çarpan diziyle oturmak zorunda kaldı. Bir bacağımı banka kaldırıp boğazına iyice yapıştım. Üzerine eğilirken, "Bırak," dedi az bir sesle, "Canımı acıtıyorsun."

"Sen can acıtması görmemişsin!" Elimi boğazından çektiğim gibi saçlarını iki yandan tutup bankta dikili duran dizime burnunu vurdurdum. Dizim acımış olabilirdi ama onun burnu daha çok acıyordu. Bu esnada kolum arkadan sertçe çekildi, aynı kol saçımı da çekip boynumun yay gibi geriye çekilmesine sebep olmuştu. O kolu ok yapar atardım, acımadan.

"Bırak lan arkadaşımı," diye bağırdı tanımadığım bir kız, "Seni gebertirim."

Histerik bir şekilde gülüp, "Hadi durma," dedim.

Dizini karnıma biraz, çok azıcık bir sertlikte vurdu. Geriye indirmesine müddet tanımadan ayak bileğinden tüm gücümle çekince, başını yere vurarak düştü. Bu esnada İlayda hanım hafiften kendine gelir gibi olmuştu. Daha baştan, bütün gücümü harcamak istemediğim için bana uzattığı bileğini havada yakalayıp yana doğru büktüm. Boş durmadan diğer eli ceketimin yakasına tutundu. Ben de diğer elini serbest bırakıp, ne yapacağını merak ettim. Diğer eli de yakama yapışınca kafa atacak sandım ama atmadı.

Adam OlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin