Bundan sonra gözlerimi açtığımda, oğlumu aramaya çıktığım dostlarım yanımdaydı. Anladığım kadarıyla halen ormandaydık. Ben ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde yatıyordum. Dostlarım, loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana bakıyorlardı. Kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu. ‘İyi misin?’ diyorlardı. Kendimi toplayınca ‘İyiyim. Oğlum nerede?’ diye sordum.
‘Oğlunu bulamadık.’ dediler. “Nasıl olur? Şimdi buradaydı…” dedim. ‘Hayır. Senin bağırmanla geldik buraya. Geldiğimizde de sen yerde, baygın yatıyordun.’ dediler. Sonra zihnimi topladım ve oğlum yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet verici manzarayı hatırladım. Hayatımın her günü o yüzü hatırlıyorum. Her saat her dakika aklımda o görüntü…
“Nasıl bir görüntüydü hocam, söyleyin?” dedim. “Oğlumdu lakin gözlerinde ve saçlarında bir gariplik vardı.” dedi. “Nasıl yani?” dedim. Bana nefretle bakıyordu. Saçları normalden daha uzundu; bir günde uzayamayacak kadar. Öz babasını öldürmek ister gibi bakıyordu. Yüzüme bakıp kısık bir sesle konuştu. Arapça sadece bir kelime çıktı ağzından.” dedi. “Nedir o hocam? dedim. ‘Hum’ diyordu oğlum; sadece ‘Hum’. Acı çekiyor gibiydi. Birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma. Daha fazla dayanamadım o görüntüsüne biricik evladımın. Gözlerimden yaşlar boşaldı.” diyordu.
BÖLÜM SONU
Devam Edecek