16. BÖLÜM

1.3K 29 1
                                    


  Bora:
“Bunu mu arıyordun?”

   Elinde salladığı kolyeye baktım. Yüzünde çapkın bir gülümseme vardı.

“Sen?”

Bora:
“Peşini kolay kolay bırakmamı beklemiyorsun değil mi perim? Bende düşünüyordum acaba bu kolyeyi ne zaman fark edip arayacak diye.”

  Ben olduğum yere sabitlenmiştim ve o her adımınla yaklaştığında ben hiçbir şey yapmadım. Yüzündeki gülümseme büyüdü. Elindeki kolyeyi havaya kaldırdı ve bana gösterdi.
Bora:
“O günü hatırlıyor musun?”

Nasıl unutabilirim ki?

1 sene önce

  Onunla oturmuş gün batımını izliyorduk. Elinde küçük bir kutu ile bana uzattı.

Bora:
“Benim çikolatalı makarnama küçük bir hediye değil ama.” Diyerek uzattı bana.

“Senden gelecek her hediye bana yakışır.” Diyerek öptüm yanağından. Aramızdaki mesafe çok açılmadan öptü dudağımdan. Hediye kutusunu açtığımda ömrüm boyunca boynumdan çıkarmayacağım bir kolye ile karşılaştım.
  Zarif kolyemi ona uzattım, “Takar mısın sevdiğim?”
“Takarım sevdiğim.” Elimdeki kolyeyi alıp üstten geçirdi. Taktıktan sonra boynuma bir öpücük kondurdu.
Boynuna atlayıp sarıldım, “Seni sevmemem için tek bir neden söyle.”

Bora:
“Öyle bir şey yok. her türlü beni seveceksin, bende seni.”

“Ben, şey. Onu düşürdüğümü bir türlü fark etmemişim.”
  Elimi uzanarak kolyeyi almak istediğimde kolyeyi benden uzaklaştırdı.

Bora:
“Bulmuş olmam sana vereceğim anlamına gelmez, Lara.”
    İsmimi tatlı bir biçimde söyleyerek elindeki kolyeyi avucunda topladı.

“Onu bana ver, Bora.” İsminin üzerine bastım sitemle.

Bora:
“O zaman al.” Kaşlarını havalandırdı ve sinsi bir gülüş yaydı yüzüne.

“Senle oyun oynayacak zamanım yok”.

Bora:
“Ben diyeceğimi dedim.”

   Kolyeyi almak istiyordum, boynumun boş durmasını istemiyordum ve en önemlisi kendime bir sözüm vardı. bu kolyeyi ne olursa olsun ondan bir parça olarak takacak ve saklayacaktım. En azından kendime olan sözümü tutmam gerekiyordu.
    Kolyeye doğru uzandığımda Bora’da iyice bana doğru sırnaştı. Bundan sonra nasıl davranacağımı gayet iyi biliyordum.
     Elini yumruk yapmış, içinde kolyem vardı. eli havada duruyordu. Yumruğuna yetiştiğimde yavaşça okşadım. Bora’da bir huylanmaya sebep olmuştum. Yüzümü ona çevirip baktığımda burun buruna geldik. Dudaklarına doğru yaklaştığımda eli gevşedi. İşte tam o sırada kolyemi geri çekildim.
    Arkaya doğru birkaç adım attığım sırada Bora bunu yapmamı bekliyor olacak ki yüzündeki gülümseme ile hızla bana doğru büyük bir adım attı ve iki elini belime hızlıca sardı. Göğsüne doğru kendine çekti ve onun geniş göğsü ile çarpıştım.

Bora:
“Kapana kısıldın.”

“elimde olsa kendimi sana bırakmıştım.” Dediğim şeyle dondum kaldım. Sersemlemiştim onunla bu pozisyona gelince.

Bora:
“Neden bırakmıyorsun?”

İç sesim, “Versene cevabını, hı? Hadi konuşsana az önce konuştuğun gibi.” Üstüme gelme!
“Bora, gitmek istiyorum.”

Bora:
“Seni asla üzmek istemiyorum. İstersek eğer hiçbir şey ve hiç kimse bize engel olamaz. Yapma, bana bırak kendini. Bütün acılarını ben taşıyayım, sana zarar verecek herkese karşı siper olayım. Sen sadece benle ol, ben seninle. Annem hiçbir şeye engel değil. Hastalığını atlatacaksın eminim. Güçlün sen ve beni istesen de istemesen de yanında olacağım. Sen benim her şeyimsin, sen  gittiğinden beri ben bir hiçim.”

“Bora ben seni çok seviyorum ama bilmiyorum. Sana karşı bir duvar ördüm. Nasıl atlatırım bilmem. Zorlama, gideceğim.”

Bora:
“Sen her gittiğinde ben arkada kalacağım.”

   Gitmek isterken ayaklarım hala olduğu yerdeydi.

Bora:
“Neden gitmiyorsun?”

“Gidemiyorum.”

  Gözlerini gözlerimden ayıramıyorum, ayaklarımı kımıldatamıyorum, sesimi gür çıkaramıyorum, kendime mukayyet olamıyorum…

Bora:
“O zaman gitme, kal burada.”

   Dudaklarıma daha da yaklaşınca kalbim göğüs kafesime sığmıyordu resmen. Fırlayıp çıkacaktı da Bora’nın ki ile buluşacaktı resmen. Kalplerimiz buluşmadan dudaklarımız kavuştu birbirine. Belimi iyice çekti kendine. Arkaya doğru götürüyordu beni. Çok tehlikeli sularda yüzmüştüm. Armada duran yatak ile sırtım bir biri ile buluştu. Kollarını destek amaçlı iki yanıma koymuştu. Nefeslerimiz birbirine çarpıyordu. Tekrardan öpüşürken o sırada içeri gürültü ile Çınar girdi.
Çınar:
“Ulan Bora bir gelmedin… Lan!”

Şimdi utancımdan yerin dibine girebilirdim.
***
  Çınar, odaya öyle mi girilir yavrucum?
Evett. Siz daha nerelerdeymişsiniz ya? Ben fazla yazdım yine galiba. Okumaya devam o zaman. Umarım beğenmişsinizdir bu bölümü. Düşünceleriniz neler?

YAZLIKWhere stories live. Discover now