yirmi dokuz.

15.3K 1.5K 369
                                    

Selaam.

Bölüm gecikti, ehehe

Yazım yanlışlarım için üzgünüm.

Keyifli okumalaar<3

*

-Özge-

"Cihan abimin yanına gidelim mi?" Diye bir fikir attı ortaya Özgür. "Bugünler de işinin çok yoğun olduğunu söylüyor, yardım ederiz." Üçümüz de aynı anda hızlıca kafa salladık.

Cihan abim, Sefa abim, Yağız abim, Yusuf abim... Hepsi çok yoruluyordu. Eve geldiklerinde yansıtmamaya çalışıyorlardı ama anlaşılıyordu işte. Gözlerindeki yorgunluğu nasıl gizleyebilirlerdi ki? Onların bu saatlerde yoğun bir şekilde çalıştığını düşünmek içime bir sıkıntının çökmesine sebep oldu. Hak etmiyorlardı bunları. Cihan abim kazandığı tıp fakültesini okumalıydı, Yağız abim okulunu bitirip ona çok yakışacağını düşündüğüm cübbeyi gitmeliydi, Sefa abim sınava girmeliydi ve Yusuf abim de emeklerinin karşılığını alıp tarih öğretmeni olarak atanmalıydı. Onlara bu hayatı reva gören herkesten nefret ediyordum.

Yolda ben dalgınca yürürken Eren elimi kavradı. Yüzüme bir gülümseme yayıldığında kardeşim de bana gülümsedi. Elini bırakmadım, parmaklarımla parnaklarını kenetledim. Özgür ve Özgün'ün gözleri ellerimize kaydığında ikisi de aynı anda göz devirdi. "Kıskanmayın, çok çalışın sizin de olur." Eren'in sinsi sinsi gülmesiyle Özgür ve Özgün kafasına bir tane şaplak atmak için harekete geçti. Ama Eren bana sokuldu. "Allah'ım gool." Boğuk sesiyle bağırdı.

"Bite bak sen, bizim lafımızla bizi vuruyor." Dedikodu yapan kadınlar gibi söylendi Özgün.

"Yanındaki yavruya dua et sen." Çapkınca sırıtıp göz kıprtı Özgür. Saçlarını da eliyle karıştırmayı ihmal etmedi. Sevimli haline güldükten sonra öpücük attım.

Üçü de çok hızlı yürüyordu! Hatta o kadar hızlı yürüyorlardı ki Eren arada sırada arkasında kaldığım için elimden tutup beni çekiştirmek zorunda kalıyordu. "Ay, siz niye bu kadar hızlı yürüyorsunuz?" Söylenmem üzerine biraz yavaşladılar ama çok geçmeden tekrar aynı tempoda yürümeye başladılar, bu defa ses etmeyip onlara daha fazla ayak uydurmaya çalıştım.

"Geldik." Özgür'ün sesiyle önümdeki büyük binayı süzdüm. Üç katlı bir kafeydi ve dışardan bakmama rağmen ne kadar kalabalık olduğunu görebiliyordum. İçeri girdiğimiz de Cihan abimi ilk başta göremedim ama daha sonra gözlerimiz kesişti. Şaşırsa da elindeki tepsiyi düşürmemek için dikkatini bize vermedi.

O kadar yoğundu ki birkaç saniye boşluk bulup yanımıza gelememişti. Özgür, Özgün ve Eren kafenin arka kısmına geçip çantaları bırakmak için ilerlerken bilerek adımlarımı yavaşlattım ve Cihan abimi izledim. Tepsiyi taşırken elinin titremesini gördüğümde hazır da bekleyen gözlerim hemen doldu.

Yorgunluktan eli titriyordu.

Birkaç saniye sonra korktuğum oldu. Tepsi ellerinin arasından kaydı ve yeri boyladı. Çıkan yüksek ses yüzünden herkes saniyelik oraya dikkatini verirken yanı başındaki kadın sinirle ayağa kalktı. Korku ve telaşla izlerken yutkundum.

Lütfen, lütfen abime bağırmasın.

"Dikkatli olsana!" Diye bağırdı benim abime. Abime bağırdı. Üstüne tek bir leke bile gelmemesine rağmen eliyle kıyafetlerini çırptı. "Sizi ne diye işe alıyorlar ki zaten?" Sesi her geçen saniye yükseliyordu. Cihan abimin zoruna gittiği belliydi ama işini kaybetmemek için ağzını açıp tek bir kelime söyleyemiyordu.

Kestik ve BaştanTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang