Ela'dan

4.1K 198 12
                                    

İki gün su gibi akıp geçmişti işe geç kalmamak için sabahın 7sinde uyanmış siyah bir etek üstüne beyaz gömleğimi ve onun üzerinede kahverengi süveterimi giymiştim.

Sonbahara yeni girdiğimiz için hava ne çok soğuk ne de sıcaktı. Üstünede kahverengi çiçekli eşarbımı takıp hafif bir makyaj yaparak otobüs durağında eziyetli bekleyişime başlamıştım.

Otobüse bindiğimde o sıkışıklıkta ölmemek için allaha yalvardım. Daha çok gençtim üstelik yeni işe girdim. Şimdi alma canımı Allahım. Amin. Dedorantın varlığından haberi olmayan yontma taş devrinden gelme olduğunu umduğum insanlarla olan yolculuğum sonunda bitmişti.

Şirketin önünde durdum ve

"Seni yenicem yağızoğlu şirket."

Diyerek havalı bir giriş yaptım. Pardon yapamadım. Yerleri yeni silmişlerdi ve artistlik yapayım derken saçma bir yürüyüşle içeri giren ben yeri boylamıştım. Ben bir harikayım ya. İnsanların aptal mı bu kız bakışlarını görebiliyordum o arada karşımdan tedirgin bir yüz ifadesiyle gelen merti gördüm.

Elini uzattı.

"İyi misin?"

He iyiyimde elini tutamam şimdi haram bro.

"Saol iyiyim ben kendim kalkabilirim."

"Peki tamam."dedi adam kalkmaya çalışan bana bakarken.

"İlk gün ya olur heyecandan böyle şeyler hadi gel seni yönetici katına çıkarayım.Erdem bey henüz gelmedi onunla da tanışacaksın daha."

Bu isim beni duraklatmıştı. Gözlerim doldu bir anda önümde ilerleyen mert gelmediğimi fark edince bana döndü

"Hadi ela gelmiyor musun."

Titrek bir sesle "geliyorum"dedim önümde yürüyen adamın peşine takılırken bu ismi ne zmn duysam kanım çekiliyordu. Asansöre bindik ve mert 7. Kata bastı. Kaç katlıydı bu bina. 24 kat vay be adamlar yapmışlar.

"Sana gezdirmiştim zaten burası yönetici katı o gün gördüğün kazım beyin odası burası şirketin sahibi o anlayacağın üzere."

E yani mal değilim anladım tabi ikinci söyleyişiydi bu. Evet burası o yaşlı dedenin odasıydı tamam sıradaki. Şu erdem kimdi ve beni neden onunla tanıştırıyordu. Dünya da kaç milyon erdem var ela bunun senin erdem olması imkansız.

Kapısının üzerinde -Erdem Bayezıd Yağızoğlu- yazan bir kapının önünde durduk.

"İşte buda senin çalışacağın patron."dedi mert. Sanırım Bayezıd ismini dedesi koymuştu ondan onu kullanıyordu. O gün yerinde olmadığı için buraya gelmemiştik. Şimdi patronumla tanışma zamanıydı. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki. İçimde çözemediğim tuhaf bir his vardı. Sanki bir şey kalbimi sıkıp sıkıp geri bırakıyordu. Derin bir nefes aldım ve kapıyı çalıp "gel" sesini duyduktan sonra içeri girdim.

Karşımda masasında oturan bir adam bekliyordum. Ama masanın altında bir şeyler yapan bir adam vardı. İçimden bir tövbe çekip söze başladım.

"Ben sizinle çalışacak olan mimarım staj için."masanın altından sesi boğuk gelen adam cevap verdi.

"Tamam biliyorum." Ee yani başka bir şey demesi gerekmiyor muydu. Tam bir öküzdü kafasını tutup altında ne yaptığını anlayamadığım masaya vurasım gelmişti.

"Peki ben ne yapayım"diye sordum çekimser bir şekilde. Masanın altındaki adam yine çıkma tenezzülünde bulunmadan cevap verdi.

"Bir dakika dosya elimden düşünce dağıldı şu kağıtları toplamam lazım."

Yere baktığımda ayak ucuma kadar dağılmış kağıtları gördüm ve bende toplamaya başladım. Ne olursa olsun kafasını çıkarıp bir selam verebilirdi. Önümdeki kağıtları toplayıp masaya koydum. Masanın altındaki adamda sonunda çıkmıştı.

Hayır olamazdı değil mi hayal görüyordum. Milyonlarca insan içinden bu erdem o erdem olamazdı. Dizlerim o kadar çok titriyordu ki biraz daha bu odada kalırsam bayılacaktım. Erdem kafasını kaldırıp bana bakma zahmetine girişmemişti bile. Yüzünü kaldırmadan benimle konuşmaya başladı.

"Dedemin onayından geçtiysen iyi bir mimarsındır buna şüphem yok."masanın üzerine koyduğum kağıtları dosyanın içine yerleştirdi." Yardımın için teşekkür ederim bir şey olduğunda ben sana çağırırım kapımdaki masa senin zaten diğer şeyleri de anlatmışlardır bir nevi hem asistanım hemde öğrencim olacaksın."

Bunları söylerken bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Sahi baksa ne olacaktı. Ne tepki verecekti. Söyledikleri karşısında hiçbir şey  diyememiştim çünkü ağlamak üzerineydim hızla odadan kendimi dışarı attım. Koridorun sonundaki tuvalete kendimi atarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.

Koskoca 3 yıl sonra. Neden karşılaşmıştık. Üstelik bu şekilde. Çaresizce selini aradım ve olayı anlattım.

"Ben bu şekilde burada çalışamam selin."

"Saçmalama bak bunu zor buldun ne var yani sen unutmamış mıydın bu çocuğu. "

Unutmuş gibi bir halim mi vardı acaba.

"Olmaz yapamam istifamı verip çıkacağım."

"Hayır öyle bir şey yapmayacaksın paşalar gibi gidip çalışacaksın o kaçsın senden."

"Adamın dedesinin şirketi ."

"Kaçmayı iyi becerir o sen dimdik duracaksın ve kendinden ödün vermeyeceksin."

"Yapabileceğimi sanmıyorum. "

"Ama ben sanıyorum sana güveniyorum sakın bir aptallık yapma hem sen ki ela demir seni bu şekilde hayal kırıklığına uğratan adama bir ceza vermeyecek misin sana yaşattıklarının bedelini ödetmeyecek misin ona."

Bu sözler beni gaza getirmişti aslında ne kadar gitmek istesemde yıllar sonra hasretini çektiğim adamın yanından ayrılmak istemiyordu bir yanım. Onaylar biçimde kafamı salladım. Tabi ki selin bunu görmedi.

"Haklısın onun anasını ağlatacağım."

"Yürü be işte benim kızım."

"Yürüyorum selin görüşürüz."

Selin gülmüştü."görüşürüz benim cadoloz görümcem." Ha bu detayı nasıl unuttum abimle selin sonunda birbirlerine aşklarını itiraf etmişlerdi. Ve ikisini sözlemiştik yeliz teyze biraz zorluk çıkardı ama en son abimin ayaklarına kapanıp yalvardığnı hatırladım ah ah ne aşklar vardı . Benimkide beni bırakıp kaçmıştı. Lavuk.

Elimi yüzümü yıkadım. Ah güzelim makyajımda akmıştı hep. Keşke o gün kurtarmasaydım onu. Beni soktuğu hallere bak makyajımı tazeleyip üstümü başımı düzelttim ve lavuk beyciğimizin kapısındaki masada yerimi aldım.







Aşk Gerçekten Varmış Where stories live. Discover now