Buz Adam -64-

2.8K 119 14
                                    

İntiharın fiziksel bir eylem olmadığını yanımda araba kullanan insanın yüzüne baktığımda anlayabiliyordum. Birden çok duyguyu barındırdığından emin olduğum yüzünde hakim olan tek şey belirsizlikti. Neden şuan hüngür hüngür ağlayıp içini dökmüyordu ki? Güçsüzlük müydü bu? Ya da savunmasızlık mı? Eziklik miydi ağlamak? Kendinden ödün vermek miydi? 

Söylemek istediğim her şey boğazımda birer düğüm olarak kalıyordu. Bugün onun doğum günüydü. İnsanlar doğum günlerinde partiler düzenler, rengarenk giyinir, kendine özenir, gülümser, etrafına neşe saçardı. Ama doğum gününde babasını kaybetmiş bir genç adam vardı şuan yanımda. Normalde olması gerekenin aksine simsiyah giyinmişti. Siyah bir tişört üzerine siyah ceket, siyah bir kot pantolon, siyah spor ayakkabıları.. Kendine özenme konusunda da o kadar emin değildim. Saçları darmadağındı, gözlerinin altında halkalar vardı ama böyle bile o kadar güzeldi ki. Gülümsemek zaten şuan en imkansız şeydi onun için. Suratında en ufak bir mimik oynamıyordu. Yola bakan gözleri hareket ediyordu sadece. 

Araba kırmızı ışıkta durduğunda bir an bana döndü, ''Kemerini tak!''

Bir an neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım, sanırım düşüncelerimin arasında boğulduğumdan kaynaklanıyordu.

-Neden, hız mı yapacaksın?

-Kemer sadece hız yapılırken takılmaz tosuncuk. Arabaya bindiğinde yapman gereken ilk şey zaten budur, ha göbeğinden kemer kavuşmamış olabilir. 

Şu kadar sorununun arasında bile benimle uğraşıyordu! 

-Şuan bir cenazen var ve benimle mi uğraşıyorsun?

Bunu söylediğim anda ardından kocaman bir pişmanlık bulutu gelip kafamın üzerine çökmüştü. Aptal Vera, aptal! Yeşil ışık yanmış olmasa gözlerimin içine bakmaya devam edecekti ve ben bu suçluluk duygusuyla ölüp gidecektim. Yolun sonunu döndüğümüzde arabayı durdurdu, mezarlığa gelmiştik. Bir sürü lüks arabalar, kapıdan yeni girmekte olan insanlar..

Kemerini güçlü kollarıyla bir çırpıda çıkardı. Ben onun yüzünü incelerken, en azından az önceki aptallığıma bir tepki vermesini beklerken eğilip benim kemerimi de çıkardı, "Torpido gözünde siyah bir tül var, al kafanı ört."
Hiç bir tepki bulamayacağımı anlayıp arabadan indim. Mezarlığın demir kapısına geldiğimizde gözlerini kapatıp yüzünü gökyüzüne doğru kaldırdı ve derin bir nefes aldı, sonra çevresine baktı.

-Şu gördüğün arabalardan inen insanlar var ya babamı bir gün arayıp sormayan ama öldüğünü duyunca vefalı dost rolü yapmaya gelen saçma insan yığınından başka bir şey değiller! 

O bu düşüncelerini dile getirirken kapıdan giren her insan önce Karan'a bakıyor buruk bir gülümseme bırakıp gidiyorlardı. Bazıları gelip sarılıyor, ''Üzülme evlat!'' diyorlardı. ''Üzülme'' kelimesini her duyduğumda sanki Karan'a bir balyozla vuruyorlarmış gibi hissediyordum. Bir kelime bu kadar mı yapmacık olurdu? Hiç kimseye tepki vermeden mezarlığın içinin öylece kalabalıklaşmasını bekledik. Artık gelenlerin bir hayli azaldığını görünce mezarlığa girdik. Yine çenemi tutamayıp saçmalamak adına yeni bir konuşmaya imzamı atıyordum.

-Babanın senin doğum gününde ölmüş olması daha çok acıtıyor canını değil mi?

Bunun cevabını duymayı isterdim ama Ekin Amcanın gömüleceği yere gelmiştik. Sadece fısıltı şeklinde "Sende babanı doğum gününde kaybettin, kendine sor" dedi. O an gerçekten uzun süreli bir şok yaşamıştım. Ben hiç bu açıdan bakmamıştım olaya. 18 yıldır babamın ölümü adına bana uğramayan o pişmanlık duygusu gelip çökmüştü ilk defa. Doğruydu, babam doğumuma gelirken trafik kazasında ölmüştü. Bu durumda bende babamı doğum günümde kaybetmiş oluyordum. Her gelen kuru toprağa bir kazmayla darbe vururken Karan köşeden izliyordu. Son darbeyi o vuracaktı babasını ebediyen alacak olan toprağa ve son atışıda o yapacaktı Ekin Amcanın o güçlü bedenine toprak atılırken. Ben en arkalarda bir yerde sadece Karan'ın yüzünü yan görebilecek kadarlık bir açıdaydım. Herkes yeterince toprağı eştiğinde sıra Karan'a gelmişti, işte son darbe!
O an yüzünde can çekişen bir genç gördüm. 19 yaşına adım attığı bu gün babasının toprağını üstüne atan bir genç.. Ekin Amca'yı o çukura bırakırlarken bir an Karan'ın dudakları aralandı, gözünden yaş damladı. Bir an gerçekten "Durun!" diye bağıracak sandım. Öyle acı çekiyor gibiydi ki..
Herkes baş sağlığı dileyip giderken ben Kumru'nun eksik olduğunu yeni fark etmiştim. Kendisine uzanan elleri hafifçe ve umursamazca sıkarken telefonunu tutmam için gayriihtiyari bana uzattı. Telefonunu tutarken Karan'a döndüm.

Buz AdamNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ