Buz Adam -67-

2.6K 114 9
                                    

Keşke bizi kıran insanlara görünmez olabilsek değil mi? Ertesi gün onların yüzüne bakacağımız gerçeği daha çok üzüyor insanı. Mesela şuan Karan'ın olduğu bir sınıfta, onun önünde oturuyor olmak midemi bulandırıyor. Saçlarıma dokunan ellerine kusmak istiyorum, o eller daha dün tiksindiğim bir bedene dokunmuştu. Tek yapabildiğim hafifçe öne eğilip saçlarımı ellerinden kurtarmak oldu. 

Karan'a şuan bağırıp çağırsam kimse anlamaz neden bağırdığımı, hatta belki deli olduğumu bile düşünebilirler. Çünkü yine birileri incinmesin diye susuyorum. Oysa çok mu zor şimdi hesap sormak? Bunlar hiç mi düşünmüyor bizim olduğumuz ortamda birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar? İnsanların hatalarının kaygısını ben çekiyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar!

Derste sadece tahtaya odaklanıp dersi dinliyormuşçasına hocaya baktım. Dışarıdan şu halimi gören olsa beni bu sene derecelik öğrenci olarak görür ama ne yazık ki aslında dinlemiyordum. Teneffüs zili çaldığında Nur hemen sınıfa damladı çünkü Karan'a yakın olmamı istemiyordu. Can ve Ece herşeyden habersizdi ve diğerleri de.. Herkes yavaş yavaş toparlandığında Gözde ve Karan'ın yüzlerine dikkatle bakmaya başladım. Gözde'nin yine gözleri Karan'daydı ama o Gözde'ye hiç bakmıyordu. Bu manzara bana Nil'in Karan'a baktığı zamanları hatırlattı. Karan elimi tuttuğunda ani bir refleksle çektim. O an herkesin bize baktığından emindim, herkes şaşkındı. Hatta Gözde bile.. Dün ki ayıplarını gördüğümden haberleri yoktu tabi.

Düne kadar ''İyi ki hayatıma girdi'' diye düşündüğüm Karan'ı bugün ''Keşke olmasaydı'' diye anıyorum. Ona eskisi gibi bakamayacak olmak canımı acıtıyordu. Hele karşımda gördüğüm o kız.. O sinsiliğin, iki yüzlülüğün ete bürünmüş hali.. Nasıl oluyor da Ali gibi kendini seven bir çocuğu üzebiliyordu? Nasıl oluyor da sevgilisi olduğunu bildiği birine bu denli yaklaşabiliyordu, kendini bu kadar düşürebiliyordu? Bunu bile ben düşünüyordum. Düşünceler canımı acıtırken kantine giden koridoru elim ceplerimde yürüdüm. Yürümek için Karan'ın ellerine ihtiyacım yoktu ama boğazıma kadar gelen hıçkırıkları da geldiği yere yollamak bir hayli zor oluyordu. Kimsenin yardım edemeyeceği boşlukta olup bir türlü o boşluğa düşememekti bu.  ''Artık beni hiç bir şey üzemez'' dediğim zamanlar mı oldu bilmiyorum ama olduysa da çok büyük konuşmuşum. Çünkü şuan üzüntümden adım attığım her taşa ağlayasım geliyordu. Ağlamak kolay bir olaydı ama bu hıçkırığa karışırsa sıkıntı büyüktü işte. İşin kötü yanı ben hep hıçkırarak ağlardım. Benim sıkıntılarım hep büyük olurdu, kayıplarımda. İçimdeki boşluk dibini görene kadar derinleşecekti belliydi ve git gide karanlıklaşıyordu. Bana ''Benim karanlıklarımın senden başka penceresi yok Vera'' diyen genç adam benim zifiri karanlığımın ta kendisiydi, ne üzücü..

Kantine gidip her zaman ki yerimize yerleştiğimizde fark ettim, Gözde Karan'ın diğer yanında oturuyordu. Yani Karan ben ve Gözde'nin arasındaydı. Bunu normalde kocaman bir sorun haline getirebilecek olan ben sadece sustum. Konuşmanız ve susmanız gereken yerleri bilmeniz lazımdır, sanırım ben bir daha Karan hakkında ki hiç bir konuda söz sahibi olamayacaktım. 

Nur'la göz göze geldiğimizde uzun uzun gözlerime bakmak yerine kaçırdı gözlerini çünkü biliyordu biraz daha bakarsa ağlardım. Beni ağlatmak yerine Gözde'ye döndü.

-Ee Gözde sormayacak mısın Vera'ya dün neden birden bire gitmiş? 

Böyle bir soru beklemediği belliydi. Bir an duraksadı ama çabuk toparlandı.

-Ali zaten söyledi, midesi bulanmış.

-Sen yok muydun o sıra masada, yoksa başka işlerin mi vardı? 

Sorulan soru karşısında bir insan ancak bu kadar telaş yapardı. 

-Ne işim olacak be ne alakası var? Ne saçmalıyorsun yine? 

Buz AdamWhere stories live. Discover now