Bölüm 44

2.9K 174 37
                                    


Alışkanlıklardan vazgeçmek zordur. Hayatını bir an da değiştirmek de öyle. Ben, bütün hayatımı bir an da değiştirmeye kalkmış, yıllardır hissetmediğim bir hissin esareti altına girmiştim. Evet, ilk aşkım değildi Leon. Ortaokul yıllarımdaydı ilk aşkım. Okulun en havalı, en güzel kızıydı. Etrafında herkes fır döner, onu tavlamak için türlü hediyeler alır, türlü şaklabanlıklar yaparlardı. Ama kız herkesin her şeyini kabul eder, hiç birine de 'evet' demezdi. Duvar köşelerinde gizlice onu izlerdim. Uzun dalgalı saçları rüzgârda savruldukça içim ürperirdi. Öyle delicesine seviyordum ki onu, her yere adını yazıyordum. Her an onu düşünürken buluyordum kendimi. Okuldaki her an ben onun peşinde, okulda dışındaki her an hayalleri de benim peşimde... Çocuktuk oysa ama hislerim kalbime sığmayıp taşacak kadar büyük ve gerçekti.

Bir gün okulda defterimi unutmuştum. Ertesi sabah kimsenin bulmaması ümidiyle sınıfın kapısını açtığımda, sıramın etrafına toplanmış sınıf arkadaşlarımı görmemle korktuğumun başına geldiğini anlamıştım. Defter onun adıyla doluydu. Sınır arkadaşlarımın ellerinden defteri almak istediğimde gülerek defteri birbirlerine atmış, sonra da aralarından biri koşarak sınıftan çıkmıştı. Arkasından koşmuştum. Defteri götürüp kıza göstermiş ve eliyle beni işaret ederek bir şeyler mırıldanmıştı. Sınıf arkadaşlarım koridorda peşimize takılmış hep bir ağızdan el çırparak 'Gervase, Helen'i seviyor. Gervase, Helen'i seviyor' demeye ve gülmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Helen yanıma yaklaşıp defteri suratıma çarpmış ve 'Adımı oraya buraya boşuna yazma maymun. Ölsem de seninle çıkmam. Beni rezil ettin!' diyerek ağlamaya başlamıştı.

İlk aşk, ilk hayal kırıklığı, ilk kalp acısı... İlk ve sondu benim için. O zamandan sonra bir daha asla kimseden hoşlanmamıştım bile. Özgüvenim tamamen yıkılmıştı. Kalbimin kapıları sonuna kadar kapanmıştı.

Üniversiteyi bitirdiğimde bir karar vermiştim. Ajans kuracaktım ve beni beğenmeyen, benden üstün görünen herkesi altımda çalıştıracaktım. İsteğimi gerçekleştirmiştim de. Ajans kurduktan  sonra dafilm işine girmeye karar vermiştim.

Para, şöhret, kadınlar, adamlar, her şeye sahiptim. Benliğimle satın alamadığım her şeyi parayla satın alabiliyordum. Parayla beraber özgüvenime yeniden kavuşmuştum. Adımı duyanlar kendi istekleriyle benim oluyordu. Ama hepsi sahteydi biliyordum.

Tüm bu renkli ve Candy Man' lerle dolu, sözde ışıltılı hayatımda en önemli eksik duyguydu. Onların hiç birine karşı en ufak bir şey bile beslemiyordum. Biri, beşi, onu belki de daha fazlası... Sabahlara kadar sevişiyor, ücretlerini ödeyip evime dönüyordum. Bu sadece bir alış verişti. Zevk almak üzerine kurulu bir alış veriş... Marketten bir şişe su almak gibi. Onlara sözde 'sevgili' diyordum. Hepsi sadece birer oyuncaktı. Şimdi anladığım en önemli şey 'sevgili' diyebilmek için karşılıklı sevginin esas olmasıydı. Benim tek sevgilim vardı o zaman bu hususta. O da Leon'du.

...

Yemek yerken işlerden bahsediyorduk. Salatayı tırtıklarken sırıttım.

-"Bugün ajansta tuhaf bir şey oldu" dedim ve Leon' a baktım.

-"Ne oldu? Bir sorun yoktur umarım"

-"Bir takım elbise firmasıyla toplantım vardı. Firma yetkilileri marka yüzü için model beğeneceklerdi. Onlara kataloğu götürdüğümde bakmayı reddedip asistanımı istediklerini söylediler"

-"Onlara modellikle ilgilenmediğimi söyleseydin"

-"Hayır, beni asistanım sandılar. Teklifi bana yaptılar"

-"Yanlış anlamışsın. Asistanın ben olduğuma göre teklif bana."

-"Sen yanlış anladın. Beni asistanım sandılar diyorum."

-"Tamam, ben de asistanın benim diyorum. Yani teklif bana"

-"Of" Elimi alnıma vurdum ve parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Leon' un yine sarışınlığı tutmuştu. "Benim Gervase Rosswald olduğumu bilmiyorlarmış. Toplantı odasına girdiğimde asistan sandılar ve bana modellik teklif ettiler. Şimdi anladın mı?"

Leon yüzüme boş boş bakarak elindeki çatalı bıraktı.

-"Sen ne dedin?"

-"İtiraz ettim ama çok ısrar ettiler. Ben de biraz düşünmek istedim. Kabul edeceğim sanırım"

-"Ben istemiyorum" diyerek bakışlarını kaçırdı. Suratını astı.

-"Ne?"

-"Modellik yapmanı istemiyorum"

-"Neden?"

-"Zaten etrafın yeterince kalabalık. Seni daha fazla insanla paylaşmak istemiyorum"

Gülümsedim ve masanın üzerindeki eline uzandım.

-"Beni kıskanıyor musun?"

-"Lütfen dalga geçme. Bu dalga geçilecek bir konu değil"

-"Merak etme bebeğim. Düşündüğün gibi bir şey olmayacak. Bana güven"

Ses etmedi. Yemeğime geri döndüm.

Yemekten sonra televizyonun karşısında, sofada oturuyorduk. Leon bana sokulmuştu. Başını çeneme yaslamıştı. Tokasını çıkarmış, saçlarıyla oynuyordum. Güzel kokusunu içime çekiyordum. Öyle huzurluydum ki...

-"Ayını getirdin mi?" diyerek sırıttım.

-"Hayır. Onu senin yerine koymuştum. Ama şimdi sen varsın. Ona ihtiyacım yok"

Kahkaha attım.

-"O yüzden mi adı Gervase?"

-"Evet"

Leon daha da sokuldu. Kolunu bana sıkıca sardı. Başını öptüm. Aslında içinde hala bir çocuk vardı. Belki de çocukluğunu hiç yaşayamayan bir çocuk...

-"Leon... En çok neleri seversin?"

-"Anlamadım?"

-"Mesela hangi renk? Hangi mevsim? Hangi yemek?"

-"En çok pembeyi seviyorum"

-"Genelde kızlar pembeyi sever."

-"Bence renkleri cinsiyete göre ayrıştırmamak lazım. Olguları da..."

-"Haklısın bebeğim. Devam et"

O bana kendisinden bahsettiğinde aslında onu ne kadar az tanıdığımı fark ettim. Yıllardır beraberdik ama onu hiç tanımıyordum meğer. Anlatmaya devam etti, ben de dinlemeye.

-"En sevdiğim mevsim ilkbahar. Çünkü çiçekleri çok seviyorum" dediğinde beni bıraktı ve yüzüme baktı. "Bu yüzden çiçek desenli giysiler giymek hoşuma gidiyor"

-"Peki sana ne tür hediye alınmasını istersin?"

-"Bana şirkette çalıştığım zamana kadar hiç kimse hediye vermemişti. O yüzden hediye benim için çok değerli bir şey. Ne olduğu fark etmez."

Demek ne olduğu fark etmezdi. Bugüne dek ona hiç hediye vermemiştim. Ona çok özel bir şey almalıydım.

Bu sırada telefonuna mesaj geldi. Uzanıp kahve sehpasından aldı ve okudu. Suratı yeniden asıldı.

-"Ne oldu? Kimden mesaj?"

-"Bay Leighton' dan."

Candy Man IIWhere stories live. Discover now