Bölüm 50

2.6K 179 25
                                    

Yeşilin en sevdiğim tonu olan zümrüt gözleri ile gözlerimin içine bakarken içimde öfke, kırgınlık, kızgınlık, pişmanlık gibi karma karışık duygularla sarmalandım. Derinde, en derinde öyle bir yer edinmiş ve yine aynı yerde öyle büyük bir yara açmıştı ki o. Şimdi gözlerimin içine korkusuzca bakarken bakışları yaramın üzerine asit döküyordu. Canımın acısı gözlerimi doldursa da direnmeliydim. Vücudum felç olmuşçasına hareketsizce duruyordum karşısında. Dilim varmıyordu bir şey demeye.

Sonunda gözlerini gözlerimden ayırıp elime baktı. Ben de elime baktım. Tuttuğum valizimi sıkıca kavradım. Zoraki yutkundum.

-"Nereye gidiyorsun?" diye sordu titrek sesiyle. Kafamı yeniden kaldırıp da yüzüne bakamadım.

-"Buraya hangi yüzle geldin?"

-"Konuşmak istiyorum"

-"Konuşacak hiçbir şeyimiz kalmadı seninle. Sen her şeyi tek bir seferde kül ettin" Onu ittirip kapıdan çıkmaya yeltendim. Önüme geçip iki elini göğsüme koydu ve beni tuttu.

-"Hayır. Beni dinlemen gerekiyor."

'Bana bu kadar yaklaşma... Kokun öyle canımı yakıyor ki...' İçimden geçenler bir kez daha gözlerimi sulandırmaya yeltendi. Kendimi sıktım. Onu dinlemeli miydim? Söyleyeceği hiçbir bahane umurumda değildi. Yine de kalbim 'dur' diyordu; 'bir kerecik dinle' Söyleyeceği en küçük bir yalana tutunacak kadar acizdi kalbim. Kendime kızdım.

-"Ne olur gitme... Gervase... Beni dinle. Yalvarırım"

Sesi ağlamaklı bir tona bürününce yüzüne baktım. Ah... Beni mahkum eden, her şeye mecbur eden, bakmaya doyamadığım güzel yüzü... Savaş meydanında kılıcını atan bir savaşçı misali attım kılıcımı. Soydum zırhlarımı. Düşürdüm gardımı. Teslim oldum. Esir oldum...

Yeniden kapıdan içeri girdim. Valizi kapının girişine bırakıp salona yöneldim. Sakince sofaya oturdum. Gelip yanıma oturdu. Sessizce bekledim. Birkaç dakika boyunca hiç konuşmadı. Bu sessizlik sonsuza dek sürse ses etmeyecektim. Onula şuan sadece susmak istiyordum çünkü.

-"Gervase... Ne düşündüğünü biliyorum. Benim beş para etmez biri olduğumu düşünüyorsun" Hiç ses çıkarmadım. Halıya bakmaya devam ettim. "Seni aldatmadım. Bay Garry ile yatmadım. Hepsi onun başının altından çıktı."

-"Ne?!" Sinirle dönüp ona baktım. Yanaklarından yaşlar süzülerek başını eğdi.

-"Dün Bay Leighton ile kavga etmiştim."

-"Sen? Kavga? Sen kavga ettin?" Konuşma gittikçe ilginçleşiyordu. Demek Garry yine bana bir oyun oynuyordu. İçimde daha büyük bir öfke birikti. "Tony ile neden kavga ettin? Her şeyi en başından anlat" dedim derin bir iç çekerek.

-"Bay Leighton beni evine çağırıp seninle aramda ne olduğunu filan sordu. Önce sakladım. Söylersem bana kızacağını düşündüm. Saklayınca bana; senin beni sevmediğini, bu yüzden kendisi ile yattığını ve seni unutmamı söyledi. 'Onu sevgilim yapacağım' deyince ipler koptu" Elleriyle yüzünü kapattı. "Bana ne oldu bilmiyorum. Aniden bir sinir krizi geçirdim ve ona bağırdım çağırdım. Her şeyi anlattım. Sevgilim olduğunu ve beni sevdiğini, seni ona bırakmayacağımı söyledim" Yeniden ağlamaya başladı. "Özür dilerim... Bana çok kızacağını bildiğim için buraya dönemedim ve evime gittim."

-"Bu yüzden mi telefonlarımı açmadın?"

-"Evet..."

Söyledikleri hoşuma gitmişti. Demek benim için kavga etmişti. Beni vermeyecekti başkasına öyle mi? Sırıtmadan edemedim.

-"Garry olaya nasıl dâhil oldu?" dedim yeniden ciddileşerek.

-"Ağlıyordum. O sırada Bay Garry aradı. Eve çağırdım ve ona olanları anlattım. Ama keşke anlatmasaydım. Bana yardım edeceğini söylediğinde ona inanmıştım. Ama onun yüzünden seni... Seni... K-kaybettim" Hıçkırmaya başladı. Hızla kalkıp banyoya koştu.

Söylediği her şeyi kafamda birleştirip analiz etmeye başladım. Leon saf biriydi. Onu kandırmak kolaydı. Ama bu bana oynadıkları ilk oyun değildi. Bunu benim için yaptıklarını söyleseler de artık limitimdeydim. Cep telefonumu çıkarıp açtım. Garry' i aradım.

-"Alo?"

-"Hemen eve gel. Hemen!" deyip kapattım.

Candy Man IIWhere stories live. Discover now