Bölüm 49

2.9K 177 33
                                    

Gervase

Elbe' nin kenarında arabanın ön tarafında yere çökmüş ağlıyordum. İlk defa aldatılmıyordum evet. Ama ilk defa canım böylesine acıyordu. Ölecekmişim gibi... Her şeyimi kaybetmişim gibi... Dünyanın sonuymuş gibi... Yapayalnız sokakta bırakılmış bir köpek yavrusu gibi hissetmek... Rüzgâr kulaklarımı uğuldatırken onun kokusu burnuma doluyordu.

-"Leon..." Yeniden hıçkırdım. "Bunu bana nasıl yaparsın?" Anlamıyordum. Anlayamıyordum. Baştan beri Garry ile görüşmesi, Garry' nin ayısıyla uyuması, beraber bana oynadıkları kirli oyunlar... En başından beri ilişkileri vardı da benle dalga mı geçiyorlardı? Sürekli bunu benim için yaptığını söyleyip Leon ile oynaşan şerefsiz bir kardeşim mi vardı? Peki ya Leon' a ne demeli? Hani bana en başından beri aşıktı? Hani beni her halimle kabul etmişti? Neden en ufak bir şeyde beni aldatıyordu? Hani seven aldatmazdı?

'Kendi yaptığına ne demeli?' dedi içimden bir ses. Haklıydı da. Onu aldatan aslında bendim. Benim bu bir gecede yaşadığımı o defalarca kez yaşamıştı belki de. Onunla ilişkim olmasa da beni sevdiği için, başka kollara her gidişimde can çekişmişti. Şimdi ise en beterini yapıyordum. Onunlayken onu aldatıyordum. Ona kızmaya hakkım var mıydı? Varsa ne kadardı? Bunun hesabını hangi yüzle soracaktım?

Soğuk artıyor, çektiğim her nefeste kızaran ve nemlenen burnun sızlıyordu. Başım uçuyordu ağrıdan. Ne sorularıma cevap bulabiliyordum, ne de oturduğum yerden kalkabiliyordum. Tüm bedenim uyuşmuştu. Saatler bir bir geçiyordu. Tarifsiz bir matemdi bu. Kalbimi dağlayan bir acı.

Kafamı kaldırıp ağarmakta olan gökyüzüne baktım. Sabah oluyordu. Yavaşça doğruldum. Ama kalkamadım. Bedenim taş kesmişti. Her yerime kramplar girmişti. Zorla kendimi arabaya attım. Nereye gidecektim? Kimsenin suratını görmek istemiyordum. Arabayı çalıştırdım. Rastgele sokaklarda dolanmaya başladım. Geldiğim yer ise Tony' nin evi oldu. Arabayı park edip indim.

Dairesine vardığımda kapıyı çalarken tereddütlüydüm. Saat çok erkendi. Uyuyor olmalıydı. Yine de kapıyı çaldım. Biraz bekledikten sonra telaşlı adım seslerini duydum. Kapının önünde durdu. Biraz bekledi. Delikten bakıyor olmalıydı. Hızla kapıyı açtı.

-"Gervase? Bu saatte burada ne işin var?"

Yere bakarak sordum.

-"Girebilir miyim?"

-"Elbette. Af edersin. Gel."

Beni içeri çekti ve kapıyı kapattı. Ellerini yüzüme attı.

-"Tanrım... Buz gibisin. Dudakların ve gözaltların mosmor. Hasta mısın?"

Ona cevap vermeden salonuna yöneldim. O ise bir süre yanıma gelmedi. Bir süre sonra elinde iki büyük çay kupasıyla birlikte yanıma döndü. Birini elime tutuşturdu.

-"Sana çay yaptım. İç, daha çabuk ısınırsın."

Sessizce çayı yudumladım. Parmaklarını saçlarımda gezdirdi. Üzerimi silkeledi. Ne işim vardı ki burada? Ne demeye ona gelmiştim? Eve gidip Garry ile karşılaşmak istemediğim için gidecek bir yer ararken kendimi burada bulmuştum. Alejandro' ya gidebilirdim aslında. Ama o kız kardeşiyle birlikte yaşıyordu. Rahatsız etmeye lüzum yoktu.

-"Ne oldu sana?" diye soran Tony' nin sesi düşüncelerimi dağıttı.

-"Soru sormasan olmaz mı? Sadece burada biraz kalmama müsaade etsen?"

-"Ne kadar istersen"

-"Yanlış anlama. Kafamı toparladığımda evime döneceğim. Ama şuan kimsenin yüzünü görmek istemiyorum."

-"Tamam. Soru sormak yok. Keyfine bak. Ben kahvaltı hazırlayayım"

Saçlarımı yeniden okşayıp yanağımı öperek kalktı ve gitti.

Kahvaltı masasında sessizdik. Hiçbir şey yemiyordum. Uykusuzluktan ölmek üzereydim. Neredeyse masada sızacaktım.

-"İyi misin?" diyerek elimi tuttu.

-"Uyumaya ihtiyacım var"

-"Gel"

Elimi tutup beni kaldırdı ve yatak odasına sürükledi. Üzerimi soydurmaya başladı.

-"Sanırım yerlere oturmuşsun. Her yerin toz içinde."

Sadece donla kalana dek soydurdu. Beni bıraktığında yatağına girdim.

-"Burada uyusam senin için sorun olur mu?" diye sordum.

-"Tabi ki hayır. Seni bunun için getirdim"

-"Teşekkür ederim. Her şey için..."

Yanıma gelip uzandı. Yeniden saçlarımı okşadı. Gözlerimi kapattım.

-"İyi uykular..."

...

Uyandığımda yanımda yoktu. Sırt üstü dönüp gerindim. O kadar takatsiz hissediyordum ki... Zoraki kalktım. Kol saatime baktım. Öğlen üç olmuştu. Yerdeki giysilerime baktım. Yerlerinde yoklardı. Odadaki ufak pufun üzerine katlanmış başka kıyafetler bırakmıştı. Kıyafetlere yaklaştım. Bir de not vardı.

'Umarım bunlar sana olur. Kıyafetlerini yıkadım. Kendi evinmişçesine rahat davran. Ve... Seni seviyorum'

-"Seni seviyorum ha? Şu anda en nefret ettiğim yalan bu"

Söylenerek kıyafetleri bıraktım. Banyosuna yönelip kurutucudaki kıyafetlerimi çıkardım. Hepsi buruş buruştu. Takımlarımı sadece kuru temizlemeye gönderirdim.

-"Takım elbise yıkanmaz geri zekâlı. Bunu bilmiyor musun acaba? Şu hale bak" Kıyafetlerimi yere attım. Yatak odasına geri dönüp benim için bıraktığı giysileri giydim. Telefonumu, arabamın anahtarını ve cüzdanımı komodinden alıp evini terk ettim.

Uzaklaşmak istiyordum. Uzaklara, çok uzaklara gitmek. Evimin yolunu tuttum. Kapıdan içeri girerken canım müthiş sıkkındı. İçeride kimse olmamasına dua ederek anahtarı çevirip içeri girdim. Evde hiç ses yoktu. Direk yatak odasına yöneldim. Dolabın üstünden ufak bir valiz indirdim ve açtım. İçine birkaç parça kıyafet tıkıp kapattım ve yeniden dış kapıya yöneldim. Açıp çıkacağım sırada Leon ile burun buruna geldim.

Candy Man IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin