Bölüm 47

2.7K 187 81
                                    

Yanlış mı duyuyordum? Yoksa bu herif sevgilimi elimden almaya çalışacağını mı söylüyordu? Kafamı hızla kaldırdım ve gözlerinin içine dik dik baktım. İçimdeki öfke, kızgınlık, nefret ne varsa boğazıma yükseliyordu.

-"Ne?" diyerek teyit etmem de fayda vardı. Sağlama her zaman iyidir. Gülümsedi.

-"Duydun işte. Onu benim yapacağım. Sende vazgeç bu sevdadan. Sizinle sadece eğleniyor. Ama aslında bana karşı hisleri var biliyorum"

-"Bunu da nerenden uyduruyorsun?" Sesim öyle farklı bir tonda çıkıyordu ki, sesime yabacıydım.

-"Sevişmemizden tabi ki. Beni sevdiğini her bir dokunuşunda, dudaklarımla her buluşmasında hissediyorum. Onun o elleri-"

-"Kes! Saçmalamayı kes. O sadece benim. Beni seviyor. Benim sevgilim! Onu ne sana ne de başkasına vermek gibi bir niyetim yok. Anladın mı?! Beni sevdiğini defalarca söyledi! Seninle sevişti diye havalara girme boşuna. Senin gibi yüzlerce insanla yatmıştır o. Hiç biri onu elinde tutamadı. Ben hariç."

Kaşlarını çatmış şaşkınca beni dinliyordu.

-"Yalan... Yalan söylüyorsun."

-"Yalan mı?!" Cebimden telefonumu çıkarıp bugün çektiğimiz resmi gösterdim. "Bu da mı yalan? Ona iyi bak. Yüzüne iyi bak. Seninleyken böyle gülümsüyor mu? Sana sevgilim diyor mu? Sana seni sevdiğini nefesi tenini okşarken söylüyor mu? Onunla her akşam uyuyabiliyor musun? Onunla sarmaş dolaş maç izleyebiliyor musun?!" Bağırmaktan boğazım ağrımıştı. Bana kötü kötü baktı.

-"Bütün bunları seninle yapıyor yani öyle mi?"

-"Elbette yapıyor. Onun sevgilisiyim ben. Sana en başından söylemedim çünkü bana kızmasından korktum. Ama onu elimden alacağını söylediğin andan itibaren bana kızması umurumda bile değil. Onu ne sana ne de başkasına vermem! O sadece BENİM! Bunu aklına soksan iyi olur. Daha fazla üzülmek istemiyorsan tabii" Tam salondan çıkarken geri döndüm. Bir elimi omzuna koyup gülümsedim. "Ah, biliyorum çok zor. Lütfen bana düşman olma. Ya da ol. Umurumda değil"

Omzunu pat patlayıp önce salonu sonra evini hırsla terk ettim. Merdivenleri koşarcasına inerken kalbim deli gibi atıyordu. Titriyordum. Kendimi sokaklara atıp zorla bir taksi buldum ve kendi evime gittim.

Üzerimi değiştirmiş, salonda karanlıkta oturuyordum. Normalde karanlıktan çok korkardım. Ama şu an karanlık bile umurumda değildi. Sahi neler yapmıştım ben öyle? İçimden bir canavar çıkmıştı. Hayatımda hiç bağırmamıştım. Hiç öfkelenmemiştim. Ama bu akşam bambaşka bir insana dönüşmüştüm. Üstelik yapmamam gereken bir şey yapmıştım. Gervase' e sormadan ilişkimizi Tony' e açıklamıştım.

Başımı, karnıma çektiğim dizlerime yasladım ve ağlamaya başladım. Gervase küplere binecekti. Belki de beni terk ederdi. Öyle düşününce daha çok ağladım. Hıçkırıklarım dinmiyordu. Oturduğum sofaya kendimi bıraktım. Kollarımı karnıma sardım. Telefonum çalmaya başladı. Sehpadan alıp ekrana baktım. O arıyordu. Açamazdım. Öğrenmişti işte. Bana bağıracaktı.

-"Hayır, hayır..." Diyerek telefonu bıraktım ve ellerimi kulaklarıma bastırdım. Telefonu açmasam da kafamdaki sesiyle bana; 'Bunu nasıl yaparsın? Benden izinsiz nasıl birine ilişkimizi açıklarsın? Sana çok yüz verdim. Bitti' diyordu. "Gervase..." Hıçkırıklarımla sarsılıyordum.

Ne yapacaktım şimdi? Onu o Tony denilen herife kaptırma ihtimalimi kendi elimle arttırmıştım. Telefonu yeniden elime aldım ve arka plan yaptığım resmimize baktım. Tony' nin sözleri geldi aklıma.

'Seni sevmiyor. Sevse benimle yatmazdı. Kimse sevdiği birini aldatmaz...'

Gervase beni aldatıyordu. Bu ikinciydi. Önce Andre, şimdi Tony, yarın belki bir başkası. Evet, sesimi çıkarmıyordum. Onu kaybetmek istemiyordum. Ama git gide daha çok canım yanıyordu. Tony haklı mıydı peki? İnsan sevdiğini aldatır mıydı? Biraz düşündüm. Rayan beni birçok defa öpmeye kalkmıştı ama onu asla arzulamamıştım. İstediğim tek ten Gervase' in teni, onun dudakları, onun elleriydi. Onun kokusu, onun sesi... Sadece o. Sevmek böyle bir şeydi. O zaman... O zaman... Gözlerim yeniden sulandı. Soğuk suratımı sıcak gözyaşlarım ısıttı.

-"Beni... Gerçekte sevmiyor... Sevdiğini sanıyor..."

Kalbim, bedenim, ruhum sızladı bu düşüncenin acısıyla. Hıçkırıklarıma yeniden boğulurken telefonum susmuyordu. O arıyor, ben ise bulanan görüşümle ekrana bakarak ağlıyordum. Sonra Bay Garry aramaya başladı. Çaresizce telefonu açtım.

-"Alo..."

-"Leon? Neredesin? Abim deliye dönmüş. Beni arayıp duruyor. Ben de dışardayım, eve gitmeye çalışıyorum. Seni bir de ben arayayım dedim. Ne yaptı sana bu yine? Neden ortadan kayboldun?"

-"Bay Garry... Evimdeyim. Lütfen bana gelin"

-"Sen ağlıyor musun? Pekâlâ. Hemen geliyorum"

Kalkıp oturdum. Yüzümü kuruladım. Işıkları yaktım. Mutfağa gidip biraz su içtim. Boğazım, hem bağırmaktan hem de ağlamaktan fena şişmişti. Sesim bile kısılmıştı. Kısa bir zaman sonra kapı çaldı. Gidip açtım. Bay Garry endişeyle yüzümü tuttu.

-"Leon... Aman Tanrım... Berbat görünüyorsun"

Bana sımsıkı sarıldı. Ona sokuldum. Ondan ve Gervase' den başka kimsen yoktu. Salona geçip oturduğumuzda ona her şeyi bir bir anlattım. Kaşlarını çattı.

-"Yeter artık. Abimin aklının başına gelmesi gerek."

-"Anlayamadım?"

Hızla yüzümü kavradı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onu var gücümle ittirdim.

-"Ne yapıyorsunuz?"

-"İnsan sevdiğinden başkasına dokunamaz, öyle değil mi? Dene, bana dokun. Böylece kafandaki bulanıklık gitmiş olur"

O öyle söyleyince yeniden dudaklarına baktım. Bay Garry etrafımdaki çoğu insanın hayran olduğu bir insandı. Çok yakışıklı ve karizmatikti. Ama sevdiğim insan değildi. Peki, ona dokunabilir miydim? Onu arzulayabilir miydim? İşte Tony' nin söylediğini teyit etmem için bana sunulan bir fırsat. Ellerimi omuzlarına yerleştirdim ve dudaklarına eğildim.


(Y.N: Yorumlara geç cevap veriyorum. Bu aralar pek boş vaktim yok. Affola)

Candy Man IIWhere stories live. Discover now