Episode 1. "Music at high volume, lights and new people."

37.2K 1.5K 420
                                    

Bölüm 1. "Yüksek seste müzik, ışıklar ve yeni insanlar."

Yüksek seste müzik, adım başı bazen hafif bazen ağır parfüm kokuları, ışıklar, selamlaşmalar, ortamda yayılan kahkahalar. İşte yine bunların yaşandığı sıkıcı bir gecedeyiz.

Bu tür şeyler bana oldukça sıkıcı ve saçma gelmiştir. Bir grup insan neden kocaman bir salonda toplanıp saatlerce amaçsızca ayakta dikilsin ki? Deli saçması.

Bu gecelere içten içe hep katılmak istememişimdir. Ama hep babamın, annem veya abimin zoruyla katılırdım. Ayda bir olurdu zaten. İnsanlar babamın yanında beni görünce ne kadar büyüdüğümle ilgili önce bir dizi saçmalık sıralar, ardından ne kadar güzel olduğumu söylerlerdi. Babam gururla bana bakar, gülümserdi. 

Bazen sırf babamın o gurur dolu gülümsemesini görmek için gelirdim bu gecelere.

Yine o gecelerin birinde abimin koluna girmiş yürüyorum. Bazı insanlar bizi görünce başlarıyla selam veriyor, bazıları başla kalmayıp sözlü selama geçiyordu.

"Her ay olduğu gibi yine bir an önce bitsin istiyorum." diye fısıldadım abime doğru. Kalabalıktan gözünü ayırmadan güldü. "Bak inan bana sanki bu gece eğlenecekmişsin gibi geliyor." Alayla güldüm. "Evet, tabii." Güldü. "Güven bana. Kaç kız şu an senin yerinde olmak istiyor biliyor musun?" Onu durdurdum. "Ah, bekle. Salondaki bütün kızlar?" Sırıttı. "Evet. Hepsi senin gibi güzel ve alımlı değil." Gülümsedim. Masamıza geldiğimizde annemlerde arkamızdan geldi. Kolundan çıktım. "Her ay bu gecede bana aynı şeyi söylemekten bıkmadın mı?" Bana döndü. "Hayır prenses. Gerçekler asla değişmez." Ardından alnıma küçük bir öpücük bahşetti. 

"Jason." dedi babam tok sesiyle. Abim babama döndü. "Arabell sana emanet." dedikten sonra göz kırptı. Abim gülerek babamı onayladı. Annem babama karşı çıktı. Çıkmalıydı da. Anne-kız dayanışması bu günler içindi.

"Kızım 19 yaşında Bernard." dedi sertçe. "Kendini erkeklerden koruyabilir ha, ne dersin?" Babam gülümseyerek anneme döndü. Her zaman olduğu gibi, yıllardır tükenmeyen aşkla baktı ona. "Biliyorum Marie." dedi sakince. Ardından bana döndü. "Ama ben, sanki hayatında hiç kız görmemiş gibi her gördüğü kıza saldıran erkeklere güvenmiyorum." Küçük bir kahkaha kopardım. 

Arkadan kalın bir ses duyuldu. "Bernard Barnes!" Bütün kafalar arkama döndü. Bende çevirdim. Orta yaşlılıkta yanında yine orta yaşlılıkta olan zarif bir bayanla bir adam babama doğru yaklaştı. Babam şaşırarak. "Aman Tanrım! Bu gerçekten sen misin?" diyerek adama sarıldı. Anneme baktım. O da kadınla konuşuyordu. Abime döndüm. "Bunlar da kim?" Gülümsedim. "Sabret prenses." Dişlerimi sıktım. "Bana prenses demeyi kes." "Neden?" "Çünkü ben prenses değilim." Bana bakıp gülümsedi. "Hayır. Sen benim prensesimisin." Gülümseyerek önüme döndüm. Ah, hadi itiraf edin. Hanginizin abisi böyle güzel davranıyor size? 

Babam adamdan ayrıldıktan sonra onu şöyle bir süzdü. "Evlilik sana yaramamış." dedikten sonra adamın hafif öndeki göbeğine eliyle vurdu. Annem babamı uyarmada gecikmedi. "Bernard! Sende evlisin." Babam kendi göbeğine baktı. "Ama benim ki o kadar değil." Adam büyük bir kahkaha patlattı. Jason eliyle beni dürttü. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Daha sonra adamın kahkahası yerini tebessüme bıraktı. "Göbeğime değil, ortaya ne getirdiğime bak. 3 kızım ve bir oğlum var." Babam gülümsedi. "Biliyorum Yaser. Şaka yapıyorum sadece." Demek ismi Yaser'di. Tamam, ilginç bir isim olduğunu söylemeliyim. 

"Ee kızlar nerede?" dedi annem. Daha sonra yanındaki kadına döndü. "Trisha, kızları getirmediniz mi yoksa?" dedikten sonra göz ucuyla abime baktı. Annem ve onun bitmek bilmeyen çöpçatanlığı..

Never Been HurtWhere stories live. Discover now