Episode 27. "Decision."

15.7K 621 89
                                    

Multimedia'daki şarkıyla okuyun mutlaka. (Selena Gomez - Ghost Of You Instrumental.)

İthaf; hiperaktifokuyucu'ya gidiyor.

Kapak için kendime teşekkür ediyorum. qweqweqweqwe

İyi okumalar! *-*

Bölüm 27. "Karar."

Zayn.

"Dürüst olmak gerekirse, işler boka batmış." dedi Liam oturduğu sandalyede biraz daha yayılırken. "Ah, gerçekten mi?" dedim alayla. "Bilmiyordum dostum sağ ol." "Ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi bana bakarak. Bakışlarından acıma duygusu görebiliyordum. "Bana öyle bakma." dedim bakışlarımı çevirirken. "Zavallıymış gibi hissediyorum." Güldü. "Zaten şu anki halin öyle. Bir şeyler yapman gerekiyor." Ellerimle yüzümü kapatıp daha sonra ellerimi saçlarıma götürüp çekiştirdim. 

"Arabell'i ne yapacağımı bilmiyorum." 

Sustu. Bir şey demedi. Bir kaç dakika sonra "Sorunun en büyük yanı bu ya." dedim. "Ayrılabilirsin." dedi basitçe. "Yapamam." dedim. Sesim güçsüz çıkıyordu. "Zayn, boka batıyorsunuz. Ailecek. Şu durumda aşk hayatını düşünmen bencilce olur. Sadece kendini düşünemezsin." "Sadece kendimi düşünmüyorum Liam!" Bağırmak istedim ama bu pek mümkün olmadı. "Ne diyeceğim Arabell'e? 'Arabell, kusura bakma. Olmadı. Yapamadık. Sana söylediğim bütün o güzel kelimeleri unut. Saçmalıktı.' Sonra, hadi ayrıldık diyelim. Kız görmeyecek mi yarın bir gün bizi televizyonda? O zaman ne yapacak?" Elimi masaya vurup Liam'a eğildim. "Çok seviyor Liam. Hiç olmadığı kadar mutlu ve sen şimdi gelmiş bana bu mutluluğu elinden al diyorsun. Yapamam." Kendimi sertçe geriye attım. Vücudumun her yanı uyku diye bağırıyordu.

"Liam!" Tanıdık sesi duyunca başımı kapıya çevirdim. Hannah, gülümseyerek içeri girdi. Ve ardından Arabell.

Sanırım iyi insan lafının üstüne gelir diye boşuna demiyorlar.

"Hannah." dedi Liam ve Hannah kendini Liam'a bırakıp sıkıca sarmasına izin verdi. Bense hala oturmuş onlara bakıyordum.

"Merhaba hayatım." Alnımda hissettiğim öpücük ile gözlerimi O'na çevirdim. Gözleri ışıltısıyla bakmıyordu. Öptükten sonra elini alnıma koydu. "Zayn. Ateşin var. Aman Tanrım iyi misin sen?" Elleriyle yüzümü avuçladı. Liam'la bakıştık.

Nasıl terk edeyim ki ben seni?  

"İyiyim." dedim ve ciğerlerim beni yalanlamak ister gibi bir öksürük dalgası gönderdi. "İlaç falan içtin mi?" diye sordu ve aklıma doktorun yazdığı ilaçları sabah içmediğim geldi. Gözlerine bakıp kafamı iki yana salladım. 

"Biraz uyusam geçer." dedim yavaşça. "Arkada koltuklar var. Orada uyuyabilirsin." dedi Liam ve Arabell saniyesinde elimden tutup beni sertçe oturduğum yerden kaldırdı. Başım döndü ve masaya tutundum. "Ah, hayatım çok özür dilerim." dedi telaşla. "Tamam sen git hadi ben geliyorum." dedim ve Arabell uzaklaşırken Liam'a baktım. Hannah, "Ben içecek bir şeyler alayım." dedi sanki mesajı almış gibi ve bizi yalnız bıraktı.

"Görüyor musun?" dedim Liam'a. "O daha beni biraz sert kaldırdı diye endişelenirken, benim O'nun dünyasını yıkmam gerkecek." Daha derinlere bakıp kafamı yana eğdim. "Vaktin varken sevgilinle zamanın tadını iyi çıkar." 

**

İçeri girdiğimde koltuğa oturmuş telefonu ile uğraşıyordu. Beni görünce telefonu çantasına koydu. Ceketimi çıkardım ve koltuğa uzanıp başımı dizine koydum. Eli ilk alnıma gitti ve ateşime baktıktan sonra saçlarımla oynamaya başladı. Ceketime uzanıp beceriksizce üstüme örttü. 

"O gün üstün ince olduğu için hastaladın hep." dedi yumuşacık sesiyle. Gözlerimi kapattım. "Uyumak isityorum." dedim mırıldanır gibi. Eteğinin açtığı bacaklarına dudaklarımı bastırıp kısaca öptüm ve gözlerimi kapattım. 

Kendimi bir çok şeyden soyutlamak istiyordum. 

Gözlerimi telefonumun sesiyle açtım. Aniden uyandım ve elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Arabell bunları yaparken beni izledi.

"Efendim anne?" dedim koltukta oturur pozisyona gelirken. "Zayn." dedi nefes nefese. "Baban." Ayağa kalktım. "Ne oldu?" "Baban." dedi. "Kriz geçirdi."

Telefonu yüzüne kapatıp hışımla ceketimi aldım. Arabell'in 'ne oldu?' sorularını es geçip kapıdan çıktım ve hışımla arabaya bindim.

Neden her şey üst üste gelmek zorundaydı?

**

"Tamam doktor bey, teşekkürler." dedi ablam doktoru kapıdan uğurlarken. Yine şeker krizlerinden birine girmişti. 

Şeker hastasıydı. Strese, hüzne gelemiyordu.

"Acaba sana da mı bir baksaydı?" dedi ablam kapıyı kapatırken. Başım feci dönüyordu, midem bulanıyordu ateşim vardı. Normal bir insan bu şartlarda yatıp dinlenmeliydi ama ben bunun ta tersini yapıyordum.

"Zayn!" dedi annem sinirle. "Çabuk salona." Adımlarımı yavaşça salona yönlendirdim. Ablam da arkamdan geliyordu. 

"Görüyor musun? Babanın senin keyfini beklerken ne hale geldiğini görüyor musun?" dedi annem koltuğa oturduğumda. "Perrie kabul etmiş." deyince şaşırdım. Ben böyle bir şeyi kabul edeceğini düşünmemiştim. Halbuki daha geçen gün isteksiz davranan oydu. 

"Babanın durumu iyi değil, Zayn." dedi. "Şirket dayanaksız her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor ve bu durum babanı kahrediyor." Doniya elini omzuma koyduğunda nedensizce burnum yanmaya başladı. 

"Yalvarırım şuna evet de." dedi annem. O koca kadın ilk defa bana yalvarıyordu. "Lütfen Zay--" "Düşüneceğim." dedim ayağa kalkıp sözünü keserken. 

Ve evden dışarı çıkıp arabaya bindim. Yol beni Arabell bana yalan söylediğinde O'na kızdığım uçurum kenarına getirdi.

Telefonum çaldı. Cebimden çıkarıp ekrana baktım.

Arabell arıyordu. Sessize aldım.

"Teşekkür ederim." dedi. Gülümsedim. "Ne için?" "Bu akşam yanımda olduğun için. Sen olmasaydın daha kötü olabilirdim." "Rica ederim." dedim yarım ağız. 

Telefonu kapatmadan önce çekingen bir tavırla "Seni seviyorum." dedi.   

O gün nasılda mutlu olmuştum. Bana ilk seni seviyorum deyişiydi.. 

Gece uyuyamamış, sırıtmama bir türlü engel olamamıştım.

"Prens, affetmek istiyor. Ama yapamıyor, değil mi?" 

"Evet, çünkü kırıldı." 

"Peki Prenses Prens için ne yapmalı?"

"Prenses çok üzgün. Uyuyamıyor. Hayat Prens'iyle küstüğünden beri oldukça anlamsız. Yemek yiyor ama ottan farksız. Prenses bir aptallık yaptı. Ama bir daha asla yapmayacağına söz veriyor. Her şeyi üzerine. Çünkü eğer Prens Prenses'i bırakırsa, hayat anlamsızlaşır. Prenses'in uyanmak için bir nedeni kalmaz."    

Dedikleri aklıma geldikçe nefesim daraldı. O gece, bensiz yapamayacağını o kadar güzel bir şekilde ifade etmişti ki.. 

"Ne zaman ki, Prens'in ruhu bedeninden ayrılırsa, o zaman aşkı da ruhuyla birlikte gider." 

"Yani?" 

"Yani, Prens son nefesini verene kadar, Prenses'i kayıtsız şartsız sevecek."  

Ben bir piçtim. Belki şu an içinde bulunduğum durum benim suçum değildi ama ben bir piçtim.

Sol yanağımdan damlayan yaşı telaşla sildim. İnternette, eğer ağlarken ilk damla soldan damlıyorsa üzüntüden, sağdan damlıyorsa mutluluktan ağlandığı yazıyordu.

Sol taraftan damlalar gelmeye devam ederken, sıkılmadan sildim.

Telefon rehberine girip annemin numarasını çevirdim. 

"Anne." dedim yavaşça. "Zayn." dedi. Derin bir nefes aldım.

"Tamam." dedim. 

"Tamam. Perrie'yle evlenmeyi kabul ediyorum."

Never Been HurtWhere stories live. Discover now