Episode 19. "Tell me a lie."

17.7K 686 94
                                    

Hepinize teşekkürler! :) ♥  

20. bölüme adım adım whuu! :D 

İthaf @ReeyReey'e gidiyor. ;)

Bölüm 19. "Bana bir yalan söyle."

"Hemen şimdi o evden çıkıp sokağın başında beni bekliyorsun! Konuşacağız!" Kükrüyordu resmen. "Gelmezsem?" dedim yavaşça. Korkuyordum.

"O eve gelir, sürükleye sürükleye arabaya sokarım seni. Şimdi kalk ve hazırlan!" Ve telefonu yüzüme kapattı. 

Bu kadar sinirlenecek ne vardı sanki?

Arabell, bilmiyor musun sinirlenince ve kıskanınca deliye dönüyor.. 

İç sesime katılarak yataktan kalktım. Kızgın bir boğa gibi olabiliyordu. Odamdaki banyoya girdim ve kişisel ihtiyaçlarımı karşılayıp üzerime ne bulduysam geçirdim. Korkma. Korkma Arabell. 

Hızla aşağı indim. Evdekileri es geçip vestiyerden çantam ve montumu aldım. "Anne!" Annem kapıda belirdi. "Ben çıkıyorum. Hannah çağırıyor." Yalan söylemekte mastır yaptım sanırım.

"Kahvaltı yapsaydın?" dedi. Yanağına bir öpücük kondurup kapıyı açtım. "Bir şeyler yeriz. Merak etme. Çok geç kalmam. Görüşürüz." Tam çıkacakken annem seslendi. "Micheal ile olan resimlerinin hesabını da akşam babana vereceksin." Kapıyı çekip evden çıktım. Zayn'den sağlam çıkarsam neden olmasın ki?

Yağmur yağmaya başladı. Kapişonumu kafama geçirdim. 

Sokağın başına geldiğimde korkudan bacağımı titretiyordum. 

Büyük bir motor sesi duyuldu ve mat siyah arabası gürütüyle ilerlemeye başladı. Tamam, oldukça hızlı sürüyordu. Önümde durdu. Kapıyı açıp bindim. Konuşmadan sürmeye başladı. 

"Zay--" "Sus!" Lafı ağzıma tıktı. Arabanın içi tamamen O'nun kokusuyla sarılıydı. 

"Şu sikko kapişonu kafandan çıkar!" Bağırmasıyla elimi kafama atıp kapişonu çekmem bir oldu. 

Şehrin dışına çıktı. Bu iyiye işaret değildi. Issız bir yer demek daha az insanlar, daha az yardım demekti. Arabayı ıssız bir yere çekti. Aşağısı uçurum gibiydi ve dalga sesleri geliyordu.

Yağmur hızını arttırdı.

"Anlat." dedi anahtarı kontaktan çekerken. "Zayn, inan bana düş--" "Lafı uzatma ve anlat." Başını bana çevirdi. "Hemen!"

Derin bir nefes aldım. "Salı günü, seçildiğimi öğrendiğimde Jason bana Micheal'ında Londra üniversitesinde okuduğunu, bana kayıt için yardım edeceğini söyledi. Gerek yok dedim. Ama yine de aradı." Parmaklarımla oynamaya başladım. Bir şey demiyor, sadece karşıya bakarak beni dinliyordu. "Sonra yaklaşık 10 dakika sonra beni arayıp yardım teklif etti. Ona da gerek olmadığını, Hannah'ın bana yardım edeceğini söyledim. Seni aradım. O.. o kız çıktı. Bana senin oldukça meşgul olduğunu, galiba senin için değersiz oldumu söyledi. Sinirlendim. Hemen ardından Micheal'ı arayıp teklifini kabul ettim." 

"Hannah?" dedi. Sesi az öncekine oranla sakindi. "O saatte sınavı olduğu için bana yardım edemeyeceğini söyledi." Direksiyonu elleriyle kavradı. "Yani sen şimdi yanlış anlaşılma yüzünden mi beni görmezden geldin?" Bana baktı. Cevap vermeyip ellerime bakmaya devam ettim. Haklıydı. Dibine kadar.

"Bana cevap ver! Şimdi sen sikik bir anlaşılma yüzünden mi o herifle gittin?" Bağırıyordu. Korkmaya başladığımı hissettim. "Arabell. Bana. Cevap. Ver!" Her kelimesinde biraz daha yüksek sesle bağırıyordu. Gözlerine baktım. "Bağ-bağırma. Korkuyorum!" Gözlerinden ufak bir endişe dalgası geçti ama sinir hepsini bastırdı ve endişe saniyesinde kayboldu. 

Never Been HurtWhere stories live. Discover now