Episode 61. "I thought so."

10.5K 572 130
                                    


Elimden geldiğince, hepinizin yorumlarına cevap vermeye çalıştım. Hepinize yorumlarınız için çok teşekkür ederim. :')

@badgirlbergirling, @MaralEdwards, @MemoriesNeverDiex, @zayninrampasacixx, @Tuolt8, @dark_malik, @UnattainableDreamsxx, @dauntlessmedusa ve 2 parçalık uzun yorumu için @TommosBadGirl'e çok teşekkürler! Hep aynı isimleri görmeyelim lütfen! *-* 

Önümüzdeki bir kaç bölüm sadece Zayn'in ağzından anlatılacak. Malik cephesi bu sıralar epey yoğun.

Bölüm şarkısı "Enrique Iglesias - Finally Found You." 

İyi okumalar! *-* ♥

Bölüm 61. "Bende öyle düşünmüştüm." 

Zayn. 

"Sen ve Rose." Elimdeki basketbol topunu potaya atarken Harry'e baktım. "Ne iş?" Gülmeye başladı. Potadan içeri giren top, sekerek Harry'nin önüne geldi. Yerde sektirdi ve zıplayıp potaya smaç bastı. Boyu benden epey uzundu. Smaç basması, benden daha kolay oluyordu.

"Sadece takılıyoruz." dedi omuz silkip. Bir atak yapıp elindeki topu kaptım. "Bana öyle gelmedi." Smaç basmaya çalıştım ama Harry gibi boy avantajım olmadığı için yere kapaklanmaktan son anda kurtuldum. Sesli bir şekilde güldü. "Hadi ama daha smaç bile basamıyorsun." Ters ters baktım. "Herkesin ayak numarası seninki gibi 9, boyu da 1,80 değil." Gülmeye devam etti.

(Ülkeler arası ayakkabı numaraları farklıdır. İngiltere bizdeki gibi 39,40,41 gibi sayılar kullanmaz. Her sayının bir sayıya karşılığı vardır. 9, 43 numaranın karşılığı.) 

"Şimdi bana söyle." dedim yere eğilip ayakkabı bağcığımı bağlarken. "Kızdan hoşlandın değil mi?" Benimle birlikte yere eğildi ve basketbol topunu dizlerinin arasına aldı. "Yani, evet." "Nasıl oldu?" dedim gülümserken. "Kaçtığınız gün." Gülmeye başladım. "Vay be. Bizim kaçışımız ne kadar çok şeye vesile olmuş." Ayağa kalkıp beklemediği bir anda topu dizlerinin arasından aldım. "Almanya'ya ne zaman dönecek biliyor musun?" dedi ben topu sektirirken. "Bilmiyorum. Ama yakın gibi." Sessiz kaldı.

Harry 10'a 8 beni yendi. Bana artistlik yaparak spor çantasını aldı ve halka açık basketbol sahasından çıkıp buraya yakın olan evine yürümeye başladı. 

Üstümdeki beyaz yakasız tişörtü çekiştirdim. Terlemiştim. Spor çantasına uzanıp şişeyi çıkardım ve kafama diktim. Kısa sürede şişe dibini görmüştü. 

"Hey, sert çocuk!" 

Gelen seslenişle arkama döndüm. Micheal bana doğru sırıtarak geliyordu.

Siktir. Ne işi var burada?

Gözümü ondan ayırmadan boş şişeyi çantaya koydum. "Ne işin var burada?" Yanıma geldi ve ellerini ceplerine yerleştirdi. "Geziniyordum. Harry'i gördüm ve o da senin burada olduğunu söyledi." Çantayı koyduğum banka oturdu ve başını kaldırıp bana bakmaya başladı. Sarı saçları bulutlar arasından gelen güneş ışığı ile parlıyordu. 

Sahaya ve sonra bana baktı. "Basketbol ha? İyi misindir?" Dudak kıvırdım. "O lanet kıvırcık 10'a 8 beni yendi. Sence?" Güldü. "Arabell nasıl?" dedi birden. Bileğimdeki siyah bileklik ile oynamaya başladım. "Bunun seni ilgilendirdiğini sanmıyorum." Kıkırdadı. 

"Belki bir gün basketbol oynarız ha? Boş bir zamanında? İş adamısın. Boş zamanın olduğunu sanmam ama seninle sahanın tozunu attırmak güzel olurdu." Telefonumu siyah adidas şortun cebinden çıkarıp çantanın içine attım. Şarjı bitmişti. Cebimde taşımanın bir anlamı yoktu. "Sevgilimin eski sevgilisi ile basketbol oynama gibi bir alışkanlığım yoktur." dedim çantanın fermuarını kapatırken. 

Never Been HurtOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz