Episode 53. "Together."

13K 598 73
                                    

Ben geldim! *-* Huhuu. 

Bölüm şarkısı "Ariana Grande - Put Your Hearts Up." Multimeda'da bulabilirsiniz. ^^

İyi okumalar. ^-^ 

Bölüm 53. "Birlikte."

Hannah. 

Gergin bir şekilde mihraptaki mikrofona yöneldim. Sanki kendi gizli aşkımı açıklayacak gibi hissediyordum. Zayn ile anlaşmamızda, mihrabı gören yolda Arabell'in arabasını gördüğümde herkese ikisinin ortada olmadığını söyleyecektim. Bir gözüm yolda, bir gözümde heyecanla bekleyen kalabalıktaydı. 

"Ehm, galiba düğünden önce küçük bir şey söylemem gerekiyor." Kalabalığın arasından gözlerim Liam'ı buldu. Gözlerini kapatıp açtı. Bu, bana destek verdiği anlamına geiyordu. Yola baktım. Agh, hadi. Geçin artık. 

Bir de az sonra elinde çantasıyla George'nun yanındaki yerine oturan Arabell'i görürsem düşer bayılırım galiba.

Beyaz bir araba mihrabı gören yoldan geçti ve geçerken uzun uzun kornaya bastı. Öyle ki bazı davetliler arkalarına dönüp baktılar. Ah, Zayn.

"Şunu söylemeliyim ki," dedim kalabalığa zafer dolu bir gülümseme gönderirken. "Bu düğün gercekleşemez çünkü damat ortada yok." Hayret nidaları ortamı doldururken Arabell'in ailesine baktım. "Üstelik Bernardların kızı da yok. Düşüncelerim ikisinin kaçtığı yönünde." Jason ayağa kalktı. Böyle bir şey beklemediği açıkça ortadaydı. Dönüp George'a baktı. O an George'a acıdım. Arabell'i gerçekten seviyordu. Jason adımı seslenirken miktofonu kapattım. Ve mihraptan inip Liam'ın yanına koştum.

Arabell.

"Tanrı aşkına Zayn, biz ne yapıyoruz?" dedim elimle yüzümü kapatırken. Elimi tuttu. "Baştan beri yapmamız gerekeni." O'na baktım. "Kaçtığımıza inanamıyorum." Omuz silkti. "İnan bana bende." "Kim bilir öğrendiklerinde ne yapacaklar?" Derin bir nefes aldı. "Onların ne yapacağı bizi ilgilendirmiyor." dedi. "Şu an seninleyim ve beni ilgilendiren başka hiç bir şey yok."

Bu yaptığımız yanlıştı. Böyle olmamalıydı. El ele tutuşup onların karşısına öyle çıkmamız gerekiyordu. 

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Terlediğimi hissediyordum. Bu kadar stres fazlaydı. "Niall'ın dağ evi var. Konuştum, orası bizim için uygun." Kolumu pencerenin kenarına yasladım. Şehirden giderek uzaklaşıyorduk. "Nereden aklına geldi bu?" "Hannah." dedi vitesi değiştirirken. "Düğünden saatler öncesinden yaptık planı." Bakışlarını yoldan kısa bir süre için ayırıp bana çevirdi. "Hannah'a büyük bir teşekkür borçluyum, Arabell. O böyle bir şeyi düşünmeseydi şimdi belki de..." Devam etmedi. 

"Bundan sonra her şey daha zor olacak biliyorsun değil mi?" dedim O'na bakarken. "Aksini iddia eden olmadı." dedi ve direksiyonu sağa kırıp önündeki arabayı geçti. "Kaç gün kalacağız peki?" Hep soru soran tarafın ben olduğumu biliyorum ama kafamdaki soru işaretlerini atmam gerekiyordu. "Uzun bir süre." dedi. "Olayı sindirene kadar. Büyük ihtimalle bu olay üzerine ailelerin arası açılacak. Jason benden nefret edecek, Safaa ve Walihya bana küsecek ama umrumda değil." Bana baktı. "Ben yaptığım şeyden pişman değilim." Gülümsedim. "Bende değilim." 

Etrafı ağaçlarla kaplı bir yola girdik. Bir süre sonra bir uyarı sesi duyuldu. Zayn önündeki göstergelere baktı. "Benzin bitiyor." dedi. "Dua edelim de bizi gideceğimiz yere kadar götürsün." Yaklaşık 15 dakika sonra ahşap duvarlı br evin önünde durdurdu arabayı. Küçük bir bahçesi vardı ve bu bahçe, evin mütevazi görüntüsünü tamamlıyordu. Arabadan indik, Zayn bagaja ilerledi. Yanıma geldiğinde elinde siyah spor çantam vardı. "Bu ne?" dedim kaşlarımı çatarken. "Bir kaç parça kıyafet, senin için." dedi ve önden yürümeye başladı. "Gel hadi."

Anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdik. Çantayı köşeye attı ve kapıyı kapattı. Bir süre birbirimize baktık. Dudağını büzdü. "Seni zora soktuğum için özür dilerim." dedi kollarını iki yana açıp. "Ama şu an ihtiyacım olan tek şey sana sarılmak." Gülüp kendimi O'nun kollarına bıraktım. Gerçekten güvende hissettiğim tek yere. 

Bir elini belimden, diğer elini de omzumun üstünden sardı. Eli belimi sıvazlarken bende aynı şeyi sırtı için yapıyordum. Kısa sürede, etkileyici kokusu her yanımı sarmıştı. Saçlarıma minik bir öpücük bıraktı. Derin bir iç çekti. "Aylar sonra kollarıma olmanın nasıl hissettirdiğini bilemezsin." Güldüm. "Emin misin?" Geriye çekilip elleriyle yüzüme kavradı. "Seni çok seviyorum." diye fısıldadı. Yüzünü ellerim arasına aldım. "Bende seni çok seviyorum." 

Rosemary. 

Düğün alanında yaşanan karmaşa, yerini kısa sürede aile arası bir atışmaya çevirdi. Davetliler söylenerek kalktığında geriye Arabell, Zayn ve Perrie'nin aileleri kaldı. 

"Buna inanamıyorum!" dedi Jason. "İkisinin aynı anda ortadan kaybolmuş olması akıl karı değil." Hannah'ın siniri gözle görülür dereceydi. Liam kolunu tutuyor, onu sakinleşmesi için yatıştırıyordu. "Oğlun bunun hesabını verecek Yaser." diye kükredi Perrie'nin annesi. Perrie'nin ne halde olduğu halde bir fikrim yoktu. "Benim kızımı nikah masasında bırakmak ne demek hesabını verecek!" Bağırmayı kesmesi gerekiyordu. Zira o tiz ve kulak tırmalsyıcı sesinin bendeki etkilerini ona göstermekten çekinmezdim.

"Zayn ve Arabell." dedi Bernard amca. "Kaçtılar." İşte sonunda durumu idrak edebilen biri! "Bu nasıl olur!" diye bağırdı Jason ve elini saçına atıp çekiştirdi. Liam'ın artık tutamadığı Hannah patlak verdi en sonunda. "Hiç fark edemedin değil mi geri zekalı? Onların birbirlerine olan bakışlarını, hareketlerini." Etraftaki insanlara baktı. "Uyanın millet uyanın! Siz onları kardeş diye görürken onlar sizden gizli aşk yaşıyorlardı." Gülümsedim. Hannah'ın bu cesareti hoşuma gidiyordu. 

"Ne düşünüyorsun?" Yanımdan gelen sesle bakışlarımı sağ tarafıma çevirdim. Kıvırcık ve yeşil gözlü biri bana bakıyordu. "Aile arası dram." dedim gülerek. "Oldukça cesaretli çıktılar." dedi. "Yani Zayn ve Arabell." Elini bana uzattı. "Harry." Gülümseyip elini tuttum. "Rosemary. Arabell'in kuzeniyim." Gülümsedi. 

Bu gün, iyi giden bir şeyler sanırım hala vardı.

Arabell. 

"Buzdolabı dolu, bu da aç kalmayacağımız anlamına geliyor." dedi yanıma otururken. O'nu son derece yakışıklı gösteren damatlıktan kurtulmuş, üstüne Niall'ın gardırobundan bir şeyler geçirmişti. Bende elbisemi çıkarıp saçlarımı topladım. Zayn'in bu çantayı ve içindekileri düşünmesi son derece iyi bir şey olmuştu.

"Klasik Niall." dedim dizine yatarken. "Dolabı asla boş kalmaz." Güldü. "Şimdi bizimkilerin halini düşünüyorum da.. Huh." Güldüm. "Birbirlerine girmiş olabilirler. Perrie'nin annesi seninkilere çıkışıyordur." Büyük bir kahkaha attı. Sonra yüzüme doğru eğildi. "Onlar birbirlerini yesinler, ben de seni." Dudağını dudağıma bastırıp sömürürcesine öpmeye başladı. Omuzlarından tutup O'nu geriye ittim. Doğrulurken mızmızlandım. "Zayn!" "Arabell." dedi bana yaklaşırken. Bir yandan da sırıtmayı ihmal etmiyordu. "Zayn, lütfen." "Sadece öpeceğim, Arabell." Ellerimi belime koydum. "Sadece öpebileceğinin garantisini vermen gerek." Sesli bir şekilde güldü ve üzerime gelmeye başladı. Beni, koltuk ve kendi arasında sıkıştırdığında fısıldadı. "Sana," dedi ve yanağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. "Bir çok şeyin garantisini verebilirim, sevgilim." Parmakları tişörtümün açık bıraktığı kolumdan aşağı inmeye, beni tahrik etmeye başladı. Dudağımı ısırdım.

"Mesela, seni hep seveceğimin, son nefesimi verene kadar benim olacağının garantisini verebilirim." Sıcak dudaklarını alnıma bastırdı. "Ve emin ol, çekinmem." Kollarımı boynuna dolayıp, O'nu bacaklarımın arasına çektim. "Büyük bir iyilik yapmış olmam gerek." diye fısıldadım. Gülüp kaşlarını çattı. "Ne?" Dudaklarımı dudaklarına bastırıp çektim ve gözlerine baktım.

 "Tanrı seni bana verdiğine göre, O'na büyük bir iyilik yapmış olmalıyım." 

Never Been HurtWhere stories live. Discover now