Episode 50. "We were incredible."

13.2K 549 102
                                    

Bölüm şarkısı "Celine Dion duet with Ne-Yo - Incredible." Bununla okuyun pilis. *-*

İthaf; MrsDallas-24'e gidiyor! ♥

İyi okumalar. ^^ 

Bölüm 50. "Biz harikaydık."

Almanya'ya indiğimde annemi arayamadım çünkü İngiltere'de kullandığım telefon hattı Almanya'da çekmedi. Rosemary beni havaalanında karşıladı ve doğruca eve gittik. 

"Ah, tatlım hoş geldin." Rose'un annesi Diana bana sıcak bir kucaklaşma verdi. "Hoş geldin bebeğim." Amcam da sıkıca sarıldı bana. Yaklaşık 3 yıldır görüşmüyorduk ve birbirimize anlatacağımız çok şey vardı. 

"Rose, odana çıkmana yardım etsin tatlım. Yerleştikten sonra aşağı inin, yemek için sizi bekliyor olacağız." Amcam ve yengem salona girerken Rose ile valizleri elimize alıp yukarı çıktık.

Valizin içindekileri dolaba yerleştirirken, Rose beni izliyordu. "Ee Bell." dedi sıkılmış bir şekilde. "Sevgilin var mı?" Rose her zaman açık sözlü ve iyimser biriydi. 

Sorusu üzerine duraksasam da belli etmemeye çalıştım. "Yok." "Hiç mi olmadı?" "Oldu tabii ki de, ama şimdi yok." Ona baktım. "Senin?" Ellerini kaldırıp tırnak işareti yaparken cevap verdi. "Daima yalnız." Makyaj çantama uzanırken güldüm.

Masaya makyaj malzemelerini de dizdim ve boş çantayı çekmeceye koydum. "İşin bittiyse gidelim." dediğinde Rose, yatağın üzerindeki telefon gözüme çarptı. Elime alıp, onu da çantayı koyduğum çekmeceye koydum. Uzun bir süre işime yaramayacaktı.

Zayn. 

"Walihya, Boris'i odadan çıkarma lütfen." diye seslendim içeri doğru. "Neden?" Ve ardından elinde tasmasını tuttuğu Boris ile odadan çıktı. Ve Boris'i gören kucağımdaki Brooklyn ağlamaya başladı. "İşte bu yüzden." dedim kucağımda Brooklyn'i zıplatırken. Susmasını sağlamam gerekiyordu. "Ben yürüyüşe çıkarıyorum." dedi. "15 dakika bilemedin 20 dakikaya geliriz abi." Ve Boris ile birlikte evden çıktılar.

Teyzem Brooklyn'i bize bırakmış annemle dışarı çıkmıştı. Safaa'da onlara katılmıştı. Babam işteydi. Ona fazla yüklenmemesini söylüyorduk ama bizi dinlemiyordu. Doniya'da Kevin ile birlikteydi. 

Ve bense evde yalnızdım. Kendimi, terk edilmiş çocuklu bir kadın gibi hissediyordum.

Sakinleşen Brooklyn'i bırakmadan cebimden telefonumu çıkardım. Açmayacaktı ama yinede şansımı deneyebilirdim. Numarasını çevirdim ve telefonu kulağıma tuttum. Bir yandan da Brooklyn'ni tutuyordum. 

Genelde çalardı ve açmazdı ama bu sefer telefonu kapalıydı. O ne olursa olsun telefonunu asla kapatmazdı. Bir kaç kez daha aradım ama sonuç olumsuzdu.

Bu sefer hedefi değiştirip Hannah'ın numarasını tuşladım. Çok geçmeden açtı. "Efendim, Zayn?" "Ah, merhaba Hannah. Umarım rahatsız etmiyorumdur?" Güldü. "Hayır televizyon izliyordum." "Güzel. Şey.. ben bir şeyi merak ettim de. Şeyi.." "Arabell'i mi?" diye kesti sözümü. "Evet." diye onayladım. "Telefonunu aradım ama ulaşılamıyor. Nerede olduğunu biliyor musun acaba?" "Sanırım haberin yok." diye mırıldandı. Ekledi. "Zayn, Arabell Almanya'ya uçtu."

Sendeler gibi oldum ama sonra Brooklyn'nin iyiliği için kendime gelmeye çalıştım. "Neden?" "Bilmiyorum. Nedenini bana bile söylemedi. Ama söylediğine göre 1 aydan çok kalacak." 

Bir ay.

"Tamam, Hannah. Teşekkür ederim." dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Brooklyn şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. "Aşk gitmiş, Brooklyn." dedim. "Dünyanın taa diğer ucuna gitmiş ve bizim haberimiz bile olmamış." Brooklyn 'ne diyor bu geri zekalı' der gibi bakınca, telefonumu cebime soktum. 

Never Been HurtWo Geschichten leben. Entdecke jetzt