Seni Seviyorum Demenin Dolambaçlı Yolları...

803 23 2
                                    

Yine uzun bir yolculuğun ardından eve varıyor, evin kapısını büyük bir  heyecanla açıyorum.

‘’Toprakk ben geldim. Evde misin?’’

Bir cevap alamayınca anlıyorum evde yalnız olduğumu, bir yerelere gitti herhalde neyse birazdan gelir diye geçiriyorum içimden . O gelene kadar yiyecek bir şeyler hazırlayayım ama önce şu 2 günlük kıyafetlerimden kurtulayım diyerek yatak odasına gidiyorum. Odaya girer girmez yatağın üzerindeki mavi kağıt çarpıyor gözüme ve  kalbim anlamsızca bir  hızla çarpmaya başlıyor. Ne olur öyle olmasın diyerek alıyorum kağıdı elime ama öyle bu bir veda yazısı.

‘’Birinin en sevdiği rengi hatırlarken hala, hoşçakal demek zor.’’

Mavi boncuklu bir bileklik almıştı o gün bana. Mavi en sevdiğim renktir demiştim. ‘’Biliyorum. Seni seviyorum demenin yolları var;biri de bu işte, en sevdiği rengi bilmek o sana söylemeden önce.’’ demişti bana beni sevdiğini ilk defa söylemeden önce. Kısacık bir cümle çok geriye götürebiliyor insanı işte. Sahi nerede o bileklik? Eskiden hiç çıkarmazdım bileğimden, bakıp bakıp gülümserim, hoşuma giderdi. Seni seviyorum diyebilmek kolaydı, sadece basit bir cümle işte öznesi bile gizli olan ama bu bileklik seni seviyorum demek değil sadece; senin farkındayım, laf olsun diye söylemiyorum demekti benim için zamanla unuttum bunları. Gitmiş, bana hoşçakal diyemeyeceği için, ben işteyken gitmiş oysa ben onunla biraz daha zamanımız var sanıyordum. Meğer yokmuş hiç zamanımız, insan böyle güzel terkedilir mi? Ağlamaya bile halim yok.

Eve bakıyorum giderken hiçbir şey almamış yanına ama eksik bir şeyler var. Bomboş geliyor ev gözüme, evimi bırakıp gidemem demiştim ama ev dediğiniz gerçekten duvarlardan ibaretmiş, içi boşalınca anlıyor insan.

Telefonumu alıyorum Toprak’ı aramak istiyorum çünkü ona edecek sitemim var. Bir insan böyle romantik terk edilmez. Bunlar hep bahane tabi yüz yüze vedalaşamadık bari sesini duyayım istiyorum ona veda ederken ancak telefon açılmıyor.

Yatağa atıyorum kendimi belki uyuyabilirim diye. Birkaç saat dönüyorum yatakta çok yorgunum ama uyuyamıyorum bir türlü. Bundan sonraki hayatım nasıl olacak onu düşünüyorum yalnızlığı hiç sevmem özellikle de geceleri ilk önce buna alışmam gerekecek ama bu gece uyumam biraz zor görünüyor. Madem uyuyamıyorum şu bilekliği arayıp bulayım diyorum. Dolabın içinde takılarımı koyduğum bir çekmecem var bilekliği aramaya oradan başlıyorum. Ancak dolap kapağını açınca karşılaştığım boşluk içimi acıtmaya yetiyor dolabın Toprak’a ait kısmı boş, sadece bir tişörtü kalmış onun en sevdiği tişört ben de onu sinir etmek için evde giyerdim bunu. Tatlı tatlı tartışırdık hep bu konuda o tişörtü bana bırakmış. Önce bana ilk seni seviyorum dediği anı hatırlatan notu, şimdi tatlı atışmalarımıza atıf yaparcasına bıraktığı bu tişört. Bunlar Toprak’ın bana yaptığı küçük jestler gibi dursa da aslında bunlar benim için özenle kurulmuş tuzaklar, bunu bilmeme rağmen düşüyorum yine de . Tişörtü elime  alıp koklamak istiyorum eğer Toprak’ı yeterince iyi tanıyorsam bu tuzakların arasına en zayıf noktam olan kokusunu da bırakmıştır. Ama düşündüğümden bile iyi kurgulamış Toprak tuzaklarını,onu ne kadar iyi tanısam da bir şekilde başarıyor beni şaşırtmayı, tişörtü elime alınca mavi bir zarf çıkıyor karşıma:

‘’Sana tek bir kelimeyle veda etmenin çok romantik olacağını düşündüm önce, aynı o çok sevdiğin filmlerdeki gibi tek ama dünyadaki bütün cümlelerden daha anlamlı bir cümle seni her şeyin başladığı yere sürükleyen ama içim el vermedi. Ne kadar anlamlı olursa olsun daha fazlasını hakediyorsun sen, ben ,biz, bu ilişki ama daha da önemlisi son bir kez ikna etmeyi denemek istiyorum seni. Kapa şimdi gözlerini çocuk ol yine ne geliyor o çok güzel bakan gözlerinin önüne; ayrılamadığın bir masa, içine bahar uğramayan bir ofis (ki sen ne çok seversin baharı), birbirinin arkasından iş çevirmeyi başarı sayan insanlar mı gördüklerin? Sen hep bunları mı hayal etmiştin çocukken?  İçindeki çocuk ne diyor hani bir türlü büyütememekten şikayet ettiğin o çoçuk, kızgındır şimdi sana cevap vermez, ben çok iyi tanıyorum o çocuğu . Sen mavi olacaktın hani, gökyüzü gibi, deniz gibi uçsuz bucaksız bir mavi, şimdi sen denize atlamaya , göklerde süzülmeye cesaret edemeyen bir korkak mı oldun? Buna inandıramazsın beni diyor, iyi dinle bak duyacaksın.

Biliyorum ikna edemedim seni yine,ne kadar kurarsan kur, nasıl güzel anlatırsan anlat cümleleri bazen olmuyor işte. Seni cümlelerime ikna edecek kadar iyi bir şair olamadığım için üzgünüm ama umarım, hiç değilse seni fotoğraflarımla ikna edecek kadar iyi bir fotoğrafçı olmayı başarmışımdır. Bu mektubu görüp heyecanlanınca fark etmemişsindir diye söylüyorum bir fotoğraf var zarfın içinde geçen sonbahar çekmiştim sensiz gittiğimde. Sence de ağaçların arasından batan güneş çok yakışmaz mı senin buğday tenine?’’

Haklı fotoğrafı farketmedim bile heyecanlanınca çok dikkatsiz oluyorum. Rafın üzerine bıraktığım zarfı alıyorum, fotoğrafı çıkarmaya çalışırken ,mavi bileklik düşüyor ayaklarımın arasına çok nazik bir şıkırtıyla. Üzerine yine bir not bırakılmış.

‘’Sanırım bunu arıyordun☺’’

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now