Arkana Bakmadan Kaç Bence...

544 17 0
                                    

Koşarak uzaklaşıyorum yanından arkamdan adımı haykırıyor ama dönüp bakmıyorum. Odama koşuyorum hızlıca, kapımı kapatıyor, çıkıyorum yatağıma kafam yastığa değiyor ve gözlerimde zorla tuttuğum yaşlar fışkırıyor yerlerinden. Çığlık atmak istiyorum ama yapmıyorum. Belki saatlerde sessiz sessiz ağlıyor, yaptığım yanlışın pişmanlığını yaşıyorum tekrar tekrar. Ne kadar zaman geçiyor böyle bilmiyorum, farklı bir boyutayım sanki sabah şarjda bıraktığım telefonumun sesiyle dönüyorum normal dünyamıza. Ekranda Demir'in adını görünce mutlu oluyorum biraz her şeyi anlatsam ona rahatlayacağım sanki. Telefonu açıyorum.
''Efendim'' telefonun çaldığını görünce saatleridir ağladığımı unutup boğazımı bile temizlemeden açıyorum telefonu sesim ağlamaktan çatlamış, haliyle karşıdan endişeli bir ses duyuluyor.
''Noldu iyi misin sen?''
Gelmiş olmasını beklemiyorum buraya muhtemelen bir anlık heyecanla söylediği şey yüzünden pişman oldu bir işim çıktı diyerek kıvırmaya çalışacak ama şu an burada ona öyle ihtiyacım var ki kendime engel olamıyor, soruyorum:
''Geldin mi?''
''Evet kapıdayım resepsiyona aratacaktım senide odalarda telefon yokmuş gelip alsana beni kapıdan.''
Gerçekten benim için onca yolu geri gelmiş, benim için 2 günde 2 defa İstanbul'dan Bodrum'a peki neden onu önce öpüp sonra öylece bırakan, ben geri gidiyorum dediğinde neden diye bile sormayan bir kız için onca yol gelmiş, beni gerçekten bu kadar sevmiş olabilir mi? Bir yandan da şükürediyorum bu ziyarete, böyle bir anda yanımda Toprak'tan başka tanıdık birilerinin daha olmasına. Biraz daha teselli olmuş bir şekilde gidiyorum beni bekleyen Demir’in yanına. Onu görünce dayanamayıp boynuna atlıyorum bazen sarılıp ağlayacak insanlar ararsınız etrafınızda, boynuna atlayınca aklım başım geliyor umarım bu sarılmayı yanlış anlamamıştır. Çünkü şu an için kalbim hazır değil yeni bir sevgiye ama güzel bir arkadaşlığa her zamankinden daha çok ihtiyacım var. Umuyorum ki o da anlar beni.
''Ne oldu sana böyle? Sabah sesin iyi geliyordu.''
''Boşver öyle ihtiyacım olan bir zamanda geldin ki."

Şaşırıyor söylediklerime, ben bile şaşırıyorum soylediklerime . Şaşkınlığını atınca üstünden gülerek soruyor:

" Ee böyle mi ağırlıyorsun sen misafirlerini? Bir kahve ısmarlamıyacak mısın bana?"

Yarı ağlar yarı güler bir halde cevaplıyorum :

"Kahve değil de güzel ayran var. Sevda Abla kendisi yapıyor çok populer buralarda"

"Ayran??"

Ee bizim oralarda insanlarin yaşam suyu haline gelmis kahve. Herkes bir kahve ısmarlar, bir kahve demler, bir kahve içmeye çağırır hayatımızın tam merkezinde sabah kokusu olmadan uyanamadığımız kahvemiz. Kimse kimseye ayran içer misin demez. 

"Burada niye kahve içesin ki? Acele edecek hiç bir şeyin yok burada. Uyanmayan beynini zorla uyandirmaya, toparlanmayan kafanı toparlamaya hiç ihtiyacın yok. Buranın sıcağında soğuk bir ayran iyi gelir ama."

Gülüyorum o da gülüyor

"Tamam" diyor "tecrübeli olan sensin sen ne dersen o"

Tutuyorum onu kolundan götürüyorum sahile bakan masalardan birine otuturuyorum. Şansıma Sevda Ablayı bulmam zor olmuyor. Akşam yemeği hazırlıklarına baslamış bile bir oraya bir buraya koşuşturuyor. 

"Sevda Abla bir bakabilir misin?"

Sevda Abla yanımıza gelince önce Demir ile tanışıtıyorum onu , sevgilim zannediyor baştan

"Sen mi üzdün bu kızı bu kadar."diye çıkışıyor Demir'e tatlı sert.

"Sevda Abla Demir benim arkadaşım aynı zamanda da patronum" Demir'e bakıyorum "belki de eski patronum diye ekliyorum" Henüz emin değilim ; hala bir işim var mı? Ama Demir hayır anlamında kafasını sallıyor demek ki kovulmamışım o zaman belki de ben istifa ederim.

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now