Bir Takım Kârlı Anlaşmalar...

514 20 0
                                    

Kahvaltı tabağımı hazırladıktan sonra masalara göz gezdiriyorum birkaç boş masa var ancak ben Toprak’ın öğüdünü dinliyor, insanlarla kaynaşmaya karar veriyorum. Ancak henüz tanışmadığım insanların masasına oturacak kadar da atamadım çekingenliğimi üzerimden. Deniz tarafında kalan masalardan birinde yanında 5-6 yaşlarında esmer bir kızla oturan Emre’yi fark ediyorum.

‘’Günaydın, oturabilir miyim?’’

‘’Tabi Abla buyur.’’

Yanındaki küçük kıza da selam verip kendimi tanıtıyorum

‘’Merhaba, ben Hayal, senin ismin ne?’’ Yetişkin bir insanın ona kendini tanıtması onun adını öğrenmek istemesi hoşuna gidiyor. Muhtemelen şimdiye kadar başını okşayan büyükler doğrudan sormamışlar ona adını ayy çok tatlı adı ne demişler yanında dikilen anne babasına.

‘’Merhaba, ben de  Ayşe çok memnun oldum .’’diyor bana yüzünde giderek yayılan gülüşüyle.

‘’Bende çok memnun oldum Ayşecim.’’

‘’Ee çocuklar ne konuşuyordunuz ben gelmeden önce.’’

‘’Sorma Abla ya tatile gelen İngiliz turistlerden birinin çocuklarıyla oyun oynayacakmışta ona İngilizce öğretmemi istiyor, sanki ben çok biliyorum da ‘’ diyor gülerek.

‘’Ee ben öğretirim Ayşecim sana.’’

Ayşe havalara uçmuş halde ‘’Cidden mi?’’ diyor.

‘’Tabiki.’’

Emre giriyor araya

‘’Ya abla boşuna yorma kendini daha okula bile gitmiyor okuma yazması bile yok.’’

Ayşe sinirleniyor Emre’ye.

‘’Ben İngilzce yazmak ya da okumak istemiyorum ki konuşmak istiyorum sadece. Öyle olmaz mı Hayal Abla? ’’

‘’Tabiki olur tatlım benim, sen öğrenmek istersen ben seve seve öğretirim sana.’’ Emre’ye dönüyorum ‘’Sana da öğretirim istersen , hem senin okuman yazmanda var.’’ diyorum göz kırparak.

Emre’de mutlu oluyor ama yüzündeki gülümseme soluyor birden.

‘’Ama ben çalışıyorum vaktim yok ki’’

‘’Ayarlarız bir şeyler sen merak etme.’’ Diyorum yeniden başlıyor gülmeye kurulan kısacık bir cümle bile mutlu ediyor insanı dünya belki de düşündüğüm kadar kötü değildir sadece yanlış yereden bakıyorumdur bunca zamandır.

Sohbet ede ede devam ediyoruz kahvaltımıza anlattığım bir çok şeye şaşırıyorlar ben onların burada yaşadıkları çocukluğa imrenirken onlar benim İstanbul’da yaşadığım hayatın güzelliğine şaşırıyorlar herkes bir şekilde elindekinden memnun değil. Bende anlattıkça fark ediyorum aslında pişmanlık duyacağım bir şey yok hepsi güzel bir tecrübe İstanbul’da kendimden çaldığımı düşündüğüm zaman bile analatacak güzel hikayeler bırakmış kucağıma iyi ki o zaman oradayım ve iyi ki şimdi buradayım.

Sevda Abla geliyor masaya napıyoruz diye bakmaya o zaman öğreniyorum Sevda Abla’nın Ayşe’nin annesi olduğunu Ayşe çok heyecanlı, çok  mutlu:

‘’Annee’’diyor heyecandan ses tonunu bile kontrol edemiyor ‘’Hayal Abla bana İngilizce öğretecek biliyor musun?’’

Ne kadar güzel böyle öğrenmeye aç çocukları görmek normalde ebeyinler ne kadar ısrar eder çocuklarına daha okula başlamadan çocuk, öğrenmesi gereken bir çok şey olur onlar kaçar derslerden ödevlerden aileler kovlar. Farkında olmadan kötülük mü yapıyoruz çocuklarımıza? bizlerin taşıdığı suyla dönmüyor mu çocukların değirmenleri acaba? İçlerinde ki isteği öldürüyor muyuz ki, onlara daha güzel bir hayat hazırlamaya çalışırken? Her şeyi önlerine sermek sandığımız kadar güzel bir fikir olmayabilir mi? Ayşe’ye İngilizce öğretecek kimsesi olmamış İngilizce ne demek, hangi ülke de konuşulur onu bile bilmiyor belki ama kendi kendine araştırmış öğrenmiş arkadaş olmak istediği çocuklar bu dili konuşuyormuş. Bizim gibi daha iyi iş bulur daha çok maaş alırsın kaygısıyla öğrenmek istemiyor belki daha iyi insanlar tanırım daha güzel oyunlar öğretirler bana diye öğrenmek istiyor. Gerçek sebepleri var İngilizce öğrenmek için anlayacağınız. Umarım Ayşe’nin bu halleri hiç değişmez bizim yaptığımız hataya düşüp her şeyin önüne parayı koymayı öğrenmez Ayşe. Gerçek lüksü bir havuzlu villa da ya da son model arabada aramaya kalkmaz hiçbir zaman . Hem hangi  havuzlu villada oturan çocuk erişmiş acaba Ayşe’nin şuanki mutluluğuna?

Sevda Abla’da seviniyor habere. Yüzünden belli ama o yetişkin bir insan olarak demesi gerekeni diyor:

‘’Aman kızım yorma ablanı bak tatile gelmiş buraya’’ Ayşe gibi hemen kabul edemiyor bu teklifi nezaketen bir reddetmesi lazım çünkü. Nereden çıktı bu nezaket kuralları birinin içten yaptığı teklifi reddetmenin neresi kibar anlamak zor. Ama böyle öğretildi bize, bizde sorgulamadan uyuyoruz bu yazılı olmayan kurallara.

Ayşe soruyor:’’Yorulur musun? Hayal Abla’’

‘’Hiçte yorulmam Ayşecim hem seninde bana öğretecek bir şeylerin vardır elbet bilgi alışverişi yaparız seninle olmaz mı?.’’

Ayşe şaşırıyor onun yaşında, küçüçük bir köyde yaşayan bir kızın nasıl olur da Türkiye’nin en büyük şehrinden gelmiş yurtdışına bile çıkmış kocaman bir kadına öğretecek bir şeyleri olur?

‘’Ama benim öğretecek bir şeyim yok ki.’’ Üzülerek söylüyor bana bunu eğer onun bana verecek bir şeyi yoksa ona İngilizce öğretmem diye korkuyor.

‘’Nasıl yani sen bitki nasıl yetiştirilir bilmiyor musun?’’ diye soruyorum biraz abartıya kaçan şaşkınlığımla.

Annesi giriyor lafa Ayşe’ye fırsat bile vermeden:

‘’Bilmez mi hiç, bir tarla domatesimiz var hiç birisi Ayşe’nin saksında yetişdirkleri kadar lezzetli deği,l evin bahçesini görsen hele bir sürü çiçek hepside çok güzel açıyor.’’

Ayşe gülmeye başlıyor yeniden  ‘’Sen bilmiyor musun çiçek, domates nasıl yetiştirilir?’’ Ben öğretebilirim istersen.’’

‘’Kabul’’ diyorum elimi sıkması için ona uzatırken burlarda el sıkma çok yaygın değil sanırım. Baştan anlamıyor Emre uyarınca o da uzatıyor elini bana .(Kabul edelim karlı anlaşma)

Ayşe bilmiyor ama ben eminim onun bana öğretecek çok şeyi olduğuna belki, benim ona öğreteceklerimden de çok daha fazla.

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now