Zaman Bekleyerek Gelmiyormuş Seni Beklerken Öğrendim...

534 18 0
                                    

Güneş içimi ısıtırken dün geceden kalan uykusuzluğumda bastırıyor iyice. Uykuya dalıyorum ve bunu ancak baş ucumda dikilen Toprak’ın gölgesi beni uyandırınca fark ediyorum.

‘’Napıyorsun burada ?’’

Uykudan yeni kalkmış biri olarak burada ne yaptığımı analiz etmek için bir kaç saniyeye ihtiyaç duyuyorum. Gözlerim henüz güneşin göz yakan aydınlığına alışmadığı için kısık gözlerle incelemek zorunda kalıyorum etrafı. Hala sahildeyim kimse içkime ilaç atıp beni aslında olmamam gereken bir yere getirmemiş, ee Toprak’ın bu sanki sahilde olmam çok garipmiş gibi ne yapıyorsun burada sorusu nerden çıktı o zaman? Yoksa dün yaşadığım her şey bir rüyaydı da Toprak beni 7 aydan sonra ilk şimdi mi gördü?

‘’Güneşleniyorum.’’

‘’Güneşin altında hiç bu kadar durulur mu bu saate? Suratına bak kızarmışsın , güneş kremide sürmemişsindir sen şimdi.’’

Toprak’ın bu anaç tavırlarına anlam vermek neredeyse imkansız hep böyle miydi bu adam cidden?  İstanbul gibi bir şehirde eve sabaha karşı geldiğim zamanlarda merak edip aramayan, bir kere bile beni beklerken bulamadığım Toprak şimdi sadece kızaran yüzüm için mi endişeleniyor ?

‘’Sürmedim tabi ki sevmiyorum biliyorsun.’’

Toprak sözlerime karşılık vermeden yanımdan uzaklaşıyor bu adamı anlamak imkansız dememe kalamadan, elinde bir şemsiyeyle geri dönüyor şemsiyeyi baş ucuma diktikten sonra yanımda ki boş şezlonga oturuyor.

‘’Ee anlat bakalım bugün tanıştın mı yeni birileriyle? Seni heyecanladıran bir şeyler bulabildin mi?’’

Soru hoşuma gidiyor, uykumda açılıyor bu soruyla, anlatmaya başlıyorum Ayşe’yi , ona ve Emre’ye İngilizce öğreteceğimi özellikle Ayşe’nin heyecanın beni nasıl mutlu ettiğini senden alacağı her bilgiyi bu heyecanla mutlulukla karşılayan bir çocukla bir şeyler paylaşmanın ne kadar güzel olduğunu.

‘’Yani öğretmen mi olmak istiyorsun?’’diye soruyor şaşkınlıkla.

‘’İstemiyorum aslında çünkü şehirlerde ki her döndüğü köşede onlara bilgi vermek için sabırsızlanan insanlarla karşılaşan , öğrenmekten çocukluk yapmaya vakit bulamayan daha iyi bir gelecek vadiyle, daha güzel çocuklukları elinden alınan çocuklara daha fazla öğretmek istemiyorum, elimden gelse onların hepsiyle oyunlar oynamak isterdim. Ama sadece köydeki çocuklara öğretmekte bir sorun bu çocuklardan ailelerden para isteyemem ama nasıl kalacağım hayatta ? Para işini nasıl çözeceğim? Bilmiyorum henüz.’’

‘’Ben biliyorum aslında buradaki hiç bir insan yaptığını karşılıksız bırakmaz zaten merak etme. O çocukları her gün eli kolu dolu yollacakalar sana içemeyeceğin kadar günlük sütün , yiyemecek kadar domates, peynir ve köy ekmeğin olacak, konaklama problemin zaten yok burada da istediğin kadar kalabilirsin. Dolayısıyla burada kaldığın sürece pek masrafın olmaz ama illede nakit para diyorsan freelance çalıştığım yerlere öneririm seni çeviri yaparsın böyle bir yerde fazlasıyla idare eder bu para seni.’’

‘’Burada kalırsam ben de karşılıksız bırakamam bu iyiliği ama,  sana yardımcı olabileceğim bir iş bul bana ‘’

‘’Onu hallederiz merak etme sen.’’ Gülüşüyoruz.

Belli ki bundan sonra fiziken daha çok yorulacağım ama yapmaktan zevk alacığım bir şeyler olucak karşımda ;çok yeni, çok taze şeyler. Her gün o çocukların gözündeki heyecanla yenileneceğim kendimi. Belki de sabah içilen bir bardak kahveden bile daha fazla enerji verecekler bana.

İçimde inceden bir korkuda yok değil, karşılaşacağım her çocuk Ayşe kadar istekli olmayabilir ama bunun bir önemi yok sadece bir çocuğu değiştirmek, bir kişinin hayatına dokunmak bile yetmez mi insana?  Yetmeli bence bütün mutsuzluluğumuz sebebi değil mi zaten yetinememezliğimiz. Böyle böyle mahkum etmiyormuyuz kendimizi mutsuzluğa. Ama artık son vereceğim buna madem yeniliyorum kendimi önce düşünce tarzımı değiştireceğim . Önce herkesin beni sevmesi gerekmediği,  yaptığım her şeyin aynı derecede beğenilmeyeceği fikrine alışacağım, reddilmenin normal bir durum olduğunu öğreneceğim. Zor olacaktır elbette ama şuana kadar gitmeyi tercih ettiğim kolay yollar beni gelmek istediğim noktaya çıkarmadı şimdi şansımı zor yollarda deneme zamanı.

Bu sefer zaman kaybetmiyorum çok zaman kaybettim şimdiye kadar. Hep ertelediğim tonlarca şey oldu daha zamanı var diyerek yapmadığım ama bildiğim bir şey var artık o da zamanın bekleyerek gelen bir şey olmadığı. O yüzden bu sefer sonraya bırakmıyorum hemen geçiyorum harekete, yarın sabah hemen koyulacağım işe . Madem yarın bitecek tatilim o zaman şimdi güneş ve denizin tadını çıkarayım diyorum akşam yemeğine kadar sahilde geçiriyorum vaktimi ,bir yandan da yeni hayatımın nasıl olacağına dair planlar yapıyorum . Kafanızı dolduran düşünceler zaman algınızı tamamen değiştiriyor. Saatin kaç olduğunu yemeğe giden insanları takip ederek anlıyorum, akşam olmak üzere. Üzerimde bikinimle bugün ki mesaisini tamamlayan güneşin batışını izliyorum güneş denizin diğer ucundaki bir tepenin ardına saklanırken bende üzerime şortumu geçirip sakin adımlarla yürüyorum mutfağa doğru yaklaştıkça artan yemek kokusu sabahtan beri bir şey girmeyem  miğdeme şarkılar söyletiyor adeta. Sevda Abla yine döktürmüş adını bile bilmediğim yemeklerle dolduruyorum tabağımı Sevda Abla’ya teşekkür etmek içi yanına giderken ben niye sabah kadar bekliyorum ki hemen burada sorayım diyorum köyde yabancı bir dil öğrenmek isteyen başka çocuklar da var mıdır? Diye. Bunu Sevda Abla’dan daha iyi kim bilebilir ki buralarda?

‘’Merhaba Sevda Abla nasılsın?’’

‘’Aa kız pancar gibi olmuşsun ya sen.’’

‘’Gerçekten mi? Hiç farkında değilim ki aynaya bakmayı bile unutuyorum  burada, hem güneş gördüğüm vardı İstanbul’da kocaman binaların gölgesinde dolanmaktan ben kızarmayayım da kimler kızarsın?’’ Diyorum gülüyoruz ikimizde.

Hiçbir zaman insanların bu bitmek tükenmek bilmeyen Ege aşkını anlayamayan ben artık anlıyordum. Hem de bu değişim sadece 2 günde olmuştu insan, tıpkı diğer canlılar gibi doğayla bir bütündü ağaçların arasında kaybolmak, kocaman binalar arsında dolaşmak la aynı şey değildi. İki kardeş olan doğa ve insan geçtiğimiz yüzyıllar boyunca bir kardeş kavgasına tutuşmuş amansız bir savaşa girişmişti. Kuzeyde savaşlar hızla devam ederken, Güneyde iki kardeş her nasılsa anlaşmanın bir yolunu bulmuştu, Kuzey’de kaostan yorulan insanlara huzurlu  kollarını açıyor, onları bu sakinliğe davet ediyordu.
''Sevda Abla aslında ben sana bir şey sormak istiyorum?''
''Sor tabi.''
''Ben köydeki diğer çocuklara da ders vermek istiyorum ama başka ilgilenen olur mu sence?''
''Kız sen tatile gelmedin mi buraya? Ne diye iş çıkarıyorsun başına?'' Gülüyor.
''İş çıkarmıyorum ya bugün Ayşe'nin heyecanı, mutluluğu iyi geldi bana , ne diyorsun olur mu ilgilenen? Bir konuşsan komşularınla.''
''Konuşurum da çok kişi gelmeyebilir malum buralarda iş çok, göndermezler çocukları kurslara hem kaç gün kalıcan ki sen buralarda?''
''Kovulmadan gitmem ben buradan?'' Gülüşüyoruz.

Toprak ortalarda yok ama merak etmiyorum bile onu. Ona bu kadar yakınım ama birlikte vakit geçirmek istemiyor muyum yani? Peki nasıl oluyorda ona uzakken onsuzluktan ölüyorum?  Hızlıca bitiriyorum yemeği dün akşam birlikte geçirdiğimiz vakit çok güzeldi ama bu akşam o anları yeniden yaşmak istemiyorum. Şuan ilgilenmem gereken yeni bir hayalim var. Basit gibi duran bir hayal bir sürü insan var bir şeyler öğreten Toprak'ın dediği gibi kimsenin yapmadığı bir şey değil ama bir şeyin gerçekten başarılı ya da güzel sayılabilmesi  için eşsiz mi olması gerekir,bir hayali güzel yapan daha önce kimse tarafından düşünülmemiş olması mıdır, insanlar aynı hayalleri paylaşmaz mı, birilerinin hayatına dokunabilmek onlara küçükte olsa bir şeyler öğretebilmek yeterince kutsal değil midir gerçekten, bu işi yapan binlerce insan var diye basit denilebilir mi bir şeye?

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now