Son Diye Bir Şey Yoktur...

908 27 5
                                    

Odamda buluyorum kendimi buraya kadar nasıl geldim fikrim yok, Demir hala koltukta uykusuna devam ediyor. Etrafıma bakıyorum biran önce toplanıp gitmem lazım buradan neyse ki çok dağılmamışım etrafa henüz, zaten buraya hazırlıklı gelmediğimden yanımda giyebileceğim çok eşyamda yoktu. Bir kaç parça eşyayı da tıkıştırınca valize gitmeye hazırım fiziken, ama ruhum hazır değil burayı terk etmeye. Üç günde evim haline gelen bu odadan ayrılmak istemiyor canım hiç, ormandaki, deniz kenarındaki yürüşlerimden ,Sevda Abla’dan Ayşe’den, Emre'den ayrılmak istemiyorum hiç. Özellikle de Ayşe'ye verdiğim sözü tutamayacak olmak üzüyor beni, hevesi kırılacak benim yüzümden. Keşke bir yolu olsa belki de olabilir ben öğretemesem bile Toprak öğretir benim yerime en azından bunu yapar benim için en azından bunu yapabilirim Ayşe için. Bir not hazırlıyorum ona:

 '' Benim tutulmamış sözlerim var onları sen tut benim için. Neredeyse her konuda olduğu gibi bunda da daha iyisindir benden eminim :) Ayşe'ye de telefon numaramı ver beni ziyarete gelsin bir gün.’’

Notu Toprak’a bıraktığım zarfın üzerine yapıştıyorum:

‘’ Bu da senin için ☺ Ayşe okuma bilmiyor diye kısa onunkini ama senin ki biraz daha uzun olacak. Çünkü ben senin gibi beceremiyorum bir cümlenin içine bir sürü anı sığdırmayı uzun uzun anlatmam gerekiyor. Sana söylemek istediğim şeyler var, belki de benden duymayı hiç beklemediğin şeyler.

Ben gitmeyi zor zannediyordum ama kalmakmış esas zor olan, sen gidince anladım. Yeni bir hayat kurmayı, elimdeki mutsuzlukları ne çok büyütmüşüm gözümde, onları bir şey sanmışım.

Henüz haberin yok ama  sen giderken bir şeyler aldın benden kalmaktan zevk alan parçamı götürdün yanında , oysa zincirlerimi kırsaydın her şey çok daha kolay olurdu bizim için ne sen yalnız gitmek zorunda olurdun, ne ben yalnız kalmak. Ne kadar yüzsüzüm değil mi? Bir de seni suçluyorum, sanki sen yeterince kurtarmaya çalışmamışsın gibi beni kendi kendimi hapsetmeye çalıştığım kutucuktan, bütün silahlarını önüme koyup seç hadi hangisi ikna eder seni benimle gelmeye dememişsin gibi. Ama yemin ederim çok istedim senle gelmeyi ama gelemezdim, aynı şimdi kalamadığım gibi bende sana iyi gelmeyen bir şeyler var. Mutlu kalamıyorsun sen benim yakınlarımdayken . Güneşle deniz gibiyiz seninle sadece benim cesaretim yok seninle dans etmeye çünkü korkuyorum ateşini söndürmekten, senin ateşine iyi gelmiyor benim soğukluğum. Benim biraz yanmaya ihtiyacım var senden uzakta, böylece alışacağım ateşin yanında olmaya , eğer bir gün güneş olmayı becerebilirsem senin gibi geleceğim yine sana çünkü hiç bir yolum yok sana çıkmaktan başka. İkimizde hazır olduğumuzada bir gün yeniden görüşmek üzere.''

Bir notta Demir'e bırakıyorum:

'' Günaydın:) Ben İstanbul'a dönüyorum belli ki yaralarımdan kurtulamayacağım bir süre daha o yüzden senin iyiliğin için uzak dur benden seni buraya kadar getirttiğim için üzgünüm uyanmanı bekleyemedim gitmeme gerek buradan acilen.''  Sehpanın üzerine bırakıyorum notu.

Ben çantamı alıp, odadan çıkmak üzereyken Demir uyanıyor.

"Gidiyor musun?"

"Evet"

‘’Yarın peki, gelecek misin işe?’’

Demir ben bu aralar pek çalışacak havada değilim. Durduğum yerde durmak gelmiyor içimden saatlerce ayni oda da, ayni masa, sandalye de nasıl durayım. Anlıyorsun değil mi beni?"

"Tabi ki herkes biraz nefes almak ister hayatta durmak, düşünmek."

Sözünü kesiyorum:

‘’Bende bundan korkuyordum. Bak hiç anlamamışsın beni. Ben zaten doğduğum günden beri sadece durup düşünüyorum. Artık bu bitmek tükenmek bilmeyen molaya son vermem lazım. Ben artık yaşamak istiyorum Demir.’’

Acı bir gülümseme yayılıyor yüzünde. Aklı başında olan her insan bunun bir veda olduğunu bilir tanıdığım en zeki insanlardan olan Demir de biliyor bunu. Ancak oturduğu koltuktan kalkıp bana düzgün bir veda etmek için bir harekette bulunmuyor. Birbirimize dokunmadan yürüttüğümüz bu tuhaf ilişkiyi yine olabilecek en tuhaf biçimde bitiriyoruz. Kavga yok, sarılma yok, hiçbir şey yok sadece büyük bir sessizlik var aramızda, olağan bir sabaha uyanmışız gibi davranıyoruz.

Odanın kapısından çıkarken Demir’e bakıyorum sadece

"Ben çok üzgünüm" diyebiliyorum ona. Cevap gelmiyor insan yaşattıklarını yaşamdan ölemiyor sanırım. Benim bir zamanlar Toprak'a yaptığım sessiz muameleyi şimdi Demir yapıyor bana. Ben bunun Toprak' ı incitebileceğini hiç düşünememiştim ama inciniyormuş insan sevdiği insanlar tarafımdan göz ardı edilince, duymazdan gelinince Toprak'a büyük bir özür borcum var. Eğer bir gün yine denk gelirsek, birbirimizin yoluna çıkabilirsek yine eğer ilk işim özür dilemek olacak ondan.

Kapıyı sessizce kapatıp daha ne yapacağıma, nasıl şekillendireceğime karar vermediğim yeni hayatıma doğru ilk adımımı atıyorum. Buraya gelirken hiç böyle hayal etmemiştim burada 3 gün içinde iki defa yüzük konuldu önüme, böyle bir senaryoda bile nasıl başardım yalnız kalmayı bilemiyorum. Bu kapıdan çıkarken emin olduğum tek şey bu kitabın sonunun henüz yazılmadığı. Zaten ben sonlara inanmam. Hem kim karar veriyor neyin son olup olmadığına, biz son sayfayı çevirdikten sonra bile devam etmiyor mu hikaye? Bu hikaye de öyle siz bu sayfayı çevirdikten, kitabın kapağını kapattıktan sonra da devam edecek bir şekilde. Henüz bilemiyorum nasıl devam eder? Ben de yaşayıp öğreneceğim tüm bunları. Belki dünyayı gezer, belki gönüllü olarak Afrika’ya gidip oradaki halka elimden geldiğince yardım eder, belki de bir köye yerleşir çocuklara derslerinde yardımcı olmaya çalışırım. Şuan hiçbir şey net değil kafamda. Artık istediğim gibi yaşamak istiyorum sadece; canım evde oturup kahvemi içmek istediğinde koşuşturarak işe gitmek yerine kahvemi içebilmek, hayatıma anlam katabilmek, birilerini benimle tanıştığı için gerçekten memnun etmek istiyorum. Son zamanlarda etrafımda hızla dönen dünya, koşuşturan insanlar başımı döndürdü, midemi bulandırdı biraz sakinliğe ve bundan sonrasının nasıl olacağına karar vermeye ihtiyacım var şimdi. Keşke şöyle bir Ege kıyısına, Akdeniz kıyısına atabilsem kendimi, Bodrum’da bir ev, belki Fethiye’de ya da Foça’da , orada ya da burada farketmez şöyle deniz ayağımın altına serilsin, gökyüzünün zaten her zaman başımın üstünde yeri var. Peki nasıl döner bu değirmenin suyu şu ev kaç para ki? Çalışsamda alamam zaten ama çalışmadan hiç alamam off off... Zaten Ege’ymiş, İstanbul’muş, Toprak’mış, Demir’miş, evmiş, arabaymış bunlar değil mesele istediğim tek şey var oda yolun sonunda  kendime çıkabilmek, kendimi bulabilmek...

Eğer bir gün fırsatım olursa siz bu sayfayı kapattıktan sonra neler oldu,yol beni nereye götürdü, yolun sonunda kendime çıkabildim mi onu da anlatırım size. Bir gün yeniden kesişecek yollarımızda görüşmek üzere.

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Donde viven las historias. Descúbrelo ahora