İyi ki Böyle Oldu...

526 20 0
                                    


Ne kadar zaman geçtiğine dair bir fikrim yok teras güzel ama hayatlarımızı koştur koştur yaşayan bizler için bu dinginlik rahatsız edici bir hal alıyor. Bu yaşadığımız hızlı hayatın üzerimizde bıraktığı yan etki de bu,  hiç bir şey yapmadan duramıyoruz öyle alıştırmışız ki kendimizi meşgul olmaya yapacak bir şeyimiz olmayınca iyi hissedemiyoruz kendimizi. Ben de sıkılıyorum tek başıma hiç bir şey yapmadan oturmaktan. Aşağıya bakıyorum kimseler yok ve ağaçlar çok sık kendimi Amerikan korku filmlerindeki ormana doğru kaçan salak kız gibi hissediyorum ama yine de yenik düşüyorum can sıkıntıma: Aman diyorum yol ne kadar ürkütücü olursa olsun burası bir otel başıma en kötü ne gelebilir ki ?

Karanlıkta düşmemek için  yavaş yavaş çok dikkatli iniyorum merdivenlerden sahile doğru yürümeye başlıyorum.  Duyduğum her çıtırtı her hışırtı yüreğimi hoplatıyor biraz sadistçe olacak belki ama korkmak için film izleyen insanlarız garipsemezsiniz herhalde, bu ufak seslerin sebep olduğu heyecan hoşuma gidiyor biraz, canlı hissediyorum kendimi. Arkama baka baka yürüyorum korktuğum için sanki önüm orman değilmiş gibi . Kendi hayal gücümde yarattığım korku tünelinin sonuna gelince ay ışığıyla pırıl pırıl parlayan deniz karşılıyor beni. İki eski dost muhabbetlerine dahil etmiyorlar beni önce sesleri çıkmıyor denizle sabah dans ederken gördüğüm güneşi çekiştiriyorlar belki de denizin sitemi var aya: Neden sevdiğimi alıp götürüyorsun benden diye.

Oldum olası böyle hikayeler kurmayı seviyorum işte hayvanlar, deniz ,ay, güneş keşke aynı dili konuşabilsek onlarla da gerçek hikayeyi anlatabilseler bize ne çok şey biliyorlardır kim bilir bizim bilmediğimiz. Onları konuşturuyorum kafamda çünkü yalnızım konuşabilecek kimsem yok ve içim dolu bende bu sessiz muhabette zorla davet ettiriyorum kendimi. Uzanıyorum denize yakın bir şezlonga kimse duyupta deli demesin diye içimden konuşuyorum onlarla. Kalbimden yükselen seslerle biraz rahatsız olup kıpırdansalar da dinliyorlar beni sağ olsunlar. Anlatmak yoruyor beni  gözlerim kapanıyor yavaş yavaş. Uykuyla uykusuzluk arasında, yarı uyur yarı uyanık haldeyken bacağımda dolaşan bir şey hissettiğimde öyle bir çığlık atarak fırlıyorum ki yerimden, tekmemle yere serdiğim Toprak’ı kumun üzerinde kahkahalarla güldüğünü fark etmeden önce. Böcek korkuma çok güler Toprak, abartılı tepkilerime ne olacak canım der hepimiz aynı dünyayı paylaşan canlılar değil miyiz? Hepimiz kardeş sayılırız bir yerde. Onun kahkasını duymayalı uzun süre olmuş sadece 7 ay da değil çok daha uzun zaman, birlikteliğimizin son zamanlarında da böyle kahkaha attığına hiç tanıklık etmedim ve bunu ancak şimdi fark edebiliyorum. Onu öyle görünce sinirim, korkum gidiyor; kahkahalarına eşlik etmeye başlıyorum, kalkmasına yardım etmek için elimi uzatırken ama benden daha güçlü beni kendine doğru çekip yere düşürüyor kalkmaya çalışmak yerine onun yaptığı gibi sırt üstü uzanıyorum gecenin serinliğiyle soğuyan kumların üzerine. Kahkahalarımız daha da artıyor kafamı ona doğru çeviriyorum onu da bana bakarken bulacağımı hiç tahmin etmediğimden hazırlıksız yakalanıyorum. Gözlerim gözlerine değdiğinde donup kalıyoruz, ne yapacağımızı bilemiyoruz ikimizinde kahkahaları kesiliyor, bir kaç sessiz saniyenin ardından Toprak doğruluyor kumların üzerinde yanımdan hızlıca çektiği bedeni gözlerimin boşlukta kalmasına neden oluyor. Ayağa kalkınca bana da uzatıyor elini kalkabilmem için.

‘’Noldu, neden ayaktasın bu saatte?’’

‘’Uyuyamadım. Sen?’’

‘’Ben zaten uyumuyorum.’’

‘’Ben bugün için özür dilerim, ben buraya seni geri kazanmaya gelmedim aslında ama seni hala seviyorum o yüzden tutamadım kendimi.’’

‘’Pelin yarın İstanbul’a gidecek arkadaşının düğününe.’’

‘’Ee sen?’’

‘’Ben sevmem bilirsin.’’

‘’Biliyorum.’’

‘’Hadi odana kadar eşlik edeyim sana bu saatte yalnız başına durma burada.’’

‘’Sen de kal o zaman belki güneşin doğuşuna denk geliriz.’’

Derin bir nefes alıyor cevap vermiyor ama yanımdaki şezlonga uzanıyor konuşmuyoruz. İkimizde sadece parıldayan denizi izliyoruz sessizce. Ta ki Toprak konuşana kadar:

‘’Her şey faklı olabilirdi.’’

‘’İyi ki böyle oldu.’’

Şaşırıyor Toprak bu söylediğime

‘’İyi ki böyle oldu, ne güzel bir şey yapmışsın böyle. Benimle olsan yapamazdın tüm bunları. Bunu benim söylemem ilginç belki ama senin hayatındaki toksik insan benmişim meğer. Ben hayatından çıkınca sadece kendini mutlu etmekle kalmamışsın, buraya yolu düşen herkesi bende dahil mutlu etmişsin ben gurur duyuyorum seninle.’’

‘’Öyle abartılacak bir şey yok ya Amerika’yı yeniden keşfetmedim sonuçta. Eminim bunun gibi bir çok yer vardır.’’

‘’Önemli olan tek olman, yapılmamış bir şey yapman değil ki sen mutlusun etrafında ki herkes mutlu. Bir şekilde insanların hayatına dokunuyor, hayatlarında bir şeyler değiştiriyorsun bence bu büyük başarı ben bile bir günde sorgulamaya başladım İstanbul’da ki hayatımı bir daha dönmek istiyor muyum, hayatımı böyle bir koşuşturmacanın içinde harcamak istiyor muyum; emin değilim. Sen bana bir şey kanıtladın bugün hepimizin paraya ihtiyacı var; ama çok mutlu olduğumuz yerlerde de kazanabiliriz parayı,kendimize zaman ayırabilirken, hep yaşamak istedeğimiz yerde yaşarken, hayatın keyfini çıkarırken de kazanabiliriz. Zaten insanın asıl problemi açgözlülüğü değil mi? Yetinmeyi öğrenebilse, hiç giymeyeceği kıyafetlere bir sürü para dökmese, kendiyle olan memnuniyetsizliklerini pahalı makyaj malzemeleriyle kapatmaya çalışmasa , özgüven eksikliğini pahalı arabalarla doldurmaya çalışmasa, karnını doyurmak için havyara, sushiye ihtiyacı olduğunu düşünmese, her gördüğüne ayak uydurmaya çalışmasa basitçe, basitleştirerek yaşayabilse tüm bu koşuşturmaya ihtiyaç kalır mıydı?’’

Bunu duyan Toprak hem şaşırıyor hem de seviniyor hiç vazgeçemeyeceğime inandığım bir hayatı sorgulamam bile büyük başarı onun için .

‘’Ne isityorsun peki şimdi ne yapacaksın .’’

‘’Bilmiyorum ama elbet benimde hem severek yapacağım hem de geçimimi sağlayacak bir şeyler vardır değil mi?.’’

‘’Ben sana ne istediğini bulmanda yardımcı olurum istersen. Bak etrafına insan dolu etraf hepsi de birbirinden farklı.’’

Gerçekten de bakıyorum etrafıma gecenin kaçı bile olduğunu bilmediğim bir saate etraf bomboş ağızımdan fırlamak üzere olan kahkahayı zor tutuyorum. Ancak ağızımdan çıkan garip seslere engel olamıyorum, o da bakıyor etrafına ve gülmeye başlıyor. Onun arkasından ben başlıyorum ara ara durdurmaya çalışıyoruz gülüşlerimizi ama her seferinde biri kaçırıyor ağzından, tutmaya çalıştığı kahkahayı , o kahkaha diğer kahakahalar tetikliyor ben güldükçe o, o güldükçe ben gülüyorum uzun zaman alıyor susmamız. Kahkaha dolu anlarımız bitince gülmekten ağrıyan karnımı biraz olsun rahat ettirmek için uzanıyorum şezlonga güneş ufukta görünmeye başlamış bile her uykusuz gece böyle güzel olsaydı geceleri asla uyumazdım diyorum içimden.

Bir yandan muhteşem manzara bir yandanda gülüşmelerin böldüğü sohbet aklımda soruyorum:

‘’Etrafımdaki kalabılığın ne faydası olcak ki bana yapmaktan zevk alacağım şeyi bulurken yalnız kalıp kendimi dinlemem gerekmez mi?’’

‘’Yalnızlık mı? İnsan yalnızken çok zayıf, güçsüz ne kadar fazla insan davet edersen hayatına o kadar güçlenirsin, kendi yaşamadığın tecrübelerin olur, çok farklı fikirler duyar onları birbirleriyle harmanlarsın. Çok basit günlük bir konuşma da geçen kelime bile verebilir aradığın ilhamı sana sen iste o sana gelir. Sakın koşma peşinden nerede bulacağını bilmiyorsun çünkü, zamana bırak biraz tadını çıkar.’’

‘’Buranın havası mı filozof yaptı seni böyle? Bu kadar bilgece şeyler duymamıştım hiç senden.’’

‘’Hayır, ben hep böyleydim sadece senin dinleyecek zamanın yoktu.’’

Buna diyecek bir şeyim yok haklı.

‘’Haklısın.’’

Susuyoruz güneş doğuşunu tamamlıyor kahvaltı için uyanan insanlar mutfaktaki yerlerini yavaş yavaş almaya başlamışlar bile. Toprak ,Pelin’i havalimanına götürmesi gerektiğini söyleyerek ayrılıyor yanımdan.

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now