Hayatıma Hoş mu Geldin?

554 20 0
                                    

Arabaya biniyoruz, konumuz hala aynı; evlilik. Nedense ben de bir önyargı var; adam yurtdışında uzun süre yaşamış ya; evliliği zamanın gerisinde kalmış bir kavram olarak girecekmiş gibi geliyor bana. Her cümlesinin ardından tamam şimdi patlatacak modası geçmiş evlilik klişesini diye bir beklentiye giriyorum ama yok, adam sanki  bütün  önyargılarımı birer birer ezip geçmek için çıkmış benim karşıma.

‘’Evliliğe inanıyor musun?’’

‘’İnsanların evlilik korkusu olduğuna  inanıyorum .’’ diyor kahkaha atarak .

‘’Ciddi soruyorum ya, dalga geçme. Sen etrafımdaki diğer insanlara göre daha farklı bir hayat yaşamışsın. Evlilik hakkında ne düşünüyorsun merak ediyorum ,aşkı öldürüyor mu sence?.’’

‘’Evlilik bir anlaşma aşkla duyguyla alakalı değil ki, kendimizi garantiye alma şeklimiz sadece. Biz nasıl işe girmeden önce bir anlaşma imzalamıyoruz onun gibi bir şey. Biz birlikte bir hayat kuruyoruz bugün çok aşığız, gözümüz hiç bir şey görmüyor, her şeyimiz ortak diyoruz ama insan duyguları değişken sonuçta. Sadece bir his üzerine koskoca bir hayat inşa etmek ne kadar mantıklı olabilir ki? İnsanlar sadece yasal sözler vermekten korkuyorlar bence. ‘’

Sessiz kalıp onu inceliyorum, sevmekten başka şansım var mı bu adamı? Yakışıklı, iyi, anlayışlı bir gün sevememe ihtimaline karşı bile korumak istiyor sevdiği kadını kendi bencilliğine karşı. Bir gün gözüm dönerde birlikte kurduğumuz hayatı, birlikte yaptığımız her şeyi alıp gitmek istersem diye düşünüyor, ince düşünceler değil mi bunlar? Ben sessiz kalınca, o devam ediyor kaldığı yerden:

‘’Ben Sevgi’yle o yüzden evlendim. İngiltere’ye okumaya gidince, ondan beni beklemesini isteyemezdim seviyordum da onu; benimle gelsin, ortak bir hayatımız olsun istedim. Gerçi daha sonra o benden hiç bir şey almadan gitti. Bana ve hayatıma dair şeylerin hiç birisini istemedi yanında. Kendi çabasının olmadığını düşünüyordu benim sahip olduklarım; sanki böyle bir şey mümkün olabilirmiş gibi... O, bana en büyük fedakârlığı yaptı; kendinden vazgeçti ben mutlu olayım diye. Başkasına ayak uydurmaya çalışmak kolay bir şey mi? Sevgi’den öğrendiğim bir şey var benim; farklı hayali olan insanlar sığamıyor aynı gerçekliğin içine malesef.’’

Adı Sevgi demek; hem adını öğreniyorum bugün hem de bir ders  alıyorum hiç tanımadığım bu kadından; farklı hayaller sığamıyor aynı hayatın içine. Belki de biz büyük bir yanlıştan döndük Toprak’la.

‘’Sence?’’

‘’Bence?’’ Sorusunu anlayamıyorum kafam da öyle çok soru var ki kendime sorduğum, ne hakkında konuştuğumuzu bile unutuyorum.

‘’Evlilik gerekli mi?’’

‘’Bilmem ben evlenmeden de mutluydum Toprak’la.’’

‘’Toprak ‘’ yankılanıyor sanki arabanın içinde, adı geçer geçmez soğuyor ortalık güzel gülüşmelerin yerini buz gibi soğuk sessizlik alıyor. İlk defa seslendiriyorum bu adı Demir’in yanında ama o Sevgi’den bahsedince tutamıyorum kendimi çıkıyor işte ansızın, olmadık yerde tam kendimi yeni bir şeyin koluna bırakacağım aklım hep ona gidiyor. Hiç bir ihanet kendi bedenizden gelen kadar büyük olamaz. Sormuyor bile Toprak kim? diye.Sadece susuyor.

Yolculuğun sonuna kadar konuşmayacak sanırım benimle ama en azından aramızdaki sessizliğin rahatsız edici bir hal almasını engellemek için müzik açıyor.

    Gözleri yola kilitli; artık yan koltuğunda oturmuyorum onun için bir müddet böyle gidiyoruz. Anlamıyorum da aslında, sadece bir ismi duydu diye bir insan neden bozulur ki bu kadar? Üstelik o da eski eşinden bahsediyor ben niye üzülmüyorum buna bu kadar kıskanmayı bırakın tanışsam kesin çok severdim diye düşünüyorum. Sorun hangimizde ?

Sessizliği bozma kararı alıyorum.

‘’Yoruldun sen istersen biraz da ben kullanayım?’’

Sanki konuşmamı bekliyormuş gibi aramızdaki soğuğu dağatan sıcak bir sesle gülerek yanıtlıyor beni:

‘’Ya ben de tam onu diyecektim biraz uykum geldi de sen alsan daha iyi olacak sanırım.’’deyip kenara çekiyor arabayı.

Koltukları değiştiriyoruz.

‘’İyi oldu benim de çok uykum gelmişti. Uyusam sakıncası var mı senin için?’’

‘’Yo dinlen tabi ki.’’

Demir uyuyor yol boş gözüm Demir’in yoldan vuran ışıklarla bir aydınlanıp bir kararan yüzüne kayıyor yüzündeki hiç bir çizgi hiç bir kıvrım tanıdık değil. Hani bazı insanlar vardır o kadar uzun süredir, o kadar iyi tanırsınız ki onları gözünüzü kapasanız her detay aklınızda belirir. Görmeden; dokunarak, koklayarak bile tanıyabilirsiniz onları ben Demir’i o kadar iyi tanımıyordum işte.  Toprak’la birlikte büyümüştük oysa, kendi gözlerimle görmüştüm yüzündeki bütün çizgilerin oluşumunu. Böyle bir ilişkiden sonra bana kendi çizgileriyle gelen, bana gelene kadar bir çok tecrübe yaşamış bir adam bana garip geliyordu. Bir gün Demir’i de Toprak gibi tanımam mümkün olur muydu? O kendisi hakkında ne söylerse onu bilebilirdim ancak korkuyordum onu yeterince tanıyamamaktan, birlikte tecrübe edecek  hiç bir şeyimiz kalmamış olmasından çok korkuyordum. Sonra Demir’in dudakları yukarı kıvrılıp o çok sıcak gülüşü ortaya çıkıyor. Uyurken bile sıcak samimi kötü düşüncelerimi bu gülümsemeyle süpürüp atıyorum. Daha çok genciz, daha yüzümüzde belirecek çok çizgi var. Hem insan değişen bir varlık, eskiyi bilmenin kime ne faydası olabilir önemli olan birbirimizi nasıl değiştireceğimiz birbirimize ne katacağımız değil mi? O, bunu görmüyordu ama ben de onun gülümsemesine elimden gelen en tatlı gülüşümle cevap veriyorum işte bu gülüş hayatıma hoş geldin demekti.

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now