Rengarenk Bir Hüzün Aldı İçimi...

773 25 0
                                    


Şu an hüngür hüngür ağlamalıyım belki de, bu adamın gitmesine nasıl izin verdim diye ama gülüyorum . Çoğu insan böyle güzel evlilik teklifi bile alamıyor, bense olabilecek en romantik şekilde terk mi ediliyorum yani? İnsan gercekten de  üzülsün mü, sevisin mi karar veremiyor.

Bilekliği alıp, bileğime takmaya çalışırken bir el dokunuyor omzuma, burnuma o tanıdık kokusu geliyor sonra, gitmemiş, yüzümü dönüyorum ona,  sıcacık bir gülümsemeyle selamlıyor beni, bakışları öylesine güzel öylesine tanıdık. Gözlerini ayırmadan gözlerimin içinden elimde sallanan bilekliği alıp, kendisi takıyor bileğime; beni ilk kez sevdiğini söylediğinde de yaptığı gibi. Sonra cebine gidiyor elleri, bir kutu çıkarıyor cebinden, geriye doğru bir adım atıp çöküyor dizlerinin üstüne , "gidemedim." diyor sadece. Başka hiç bir şey sormuyor, söylemiyor... Dudaklarımın arasından firlayıp havadaki aşk kokusuna karışmak için can atan o kocaman "Evett!" boğazıma takılıp kalıyor adeta, evet demek için aralanan dudaklarımdan dökülen "git." beni bile şaşırtıyor.

Hayallerimde bile böyle huysuzum ben işte, hayallerimde bile mutlu sonlarım yok. Hayalini kuruduğu evlenme teklifini redder mi insan hiç? Ediyorum işte olmuyor çünkü; Toprak çok farklı, sığdıramıyorum onu bir türlü küçücük sıradan hayatımın içine. Onu burada tutmaya çalışmak, sırf beni bırakıp gidemesin diye bir kuşun kanatlarını kırmak kadar zalimce.

Daha sonra fotoğrafı alıyorum ellerime, güneş ufukta batmak üzere, bomboş iskelenin ucuna geldiğinizde sizi karşılayacakmış gibi yakın üstelik. İnsan heybetinden, ateşinden korksun mu, büyülensin mi bilemiyor. Öte yanda deniz çarşaf gibi dümdüz uzanmış tüm sakinliğiyle, bir yaprak da kadraja yakalanmış artık vazgeçtiği ağacın dalından düşerken sarı,kırmızı, turuncu  rengarenk bir hüzün var fotoğrafta. Arkasını çeviriyorum bir de adresini yazıp bırakmış bana. Gitmeyi çok istiyorum ancak görünmez zincirlere bağlıyım bu hayata gidemiyorum...

Onun yerine iki günlük kıyafetlerimi çıkarıp, Toprak'ın bıraktığı tişörtü geçiriyorum üzerime, haklıymışım o muhteşem kokusunu sürmüş tişörte. Bilekliği de alıp takıyorum bileğime bu sefer kendi başıma. Şu ana kadar Toprak’ın yapmamı planladığı her şeyi yaptım farkında ola ola hem de, güzel günleri hatırlamak iyi geliyor bana, o benden çoktan kopup gitmiş  olsada ben onun hayalinden sıyıramıyorum kendimi. Onun planladığı gibi arayıp gel ya da ben de geliyorum nerdesin? demiyorum ona tabi ki de. Sadece beni iyi hissettirecek şeylere çok ihtiyacım var.

Yatak odasından çıkıp salona geçiyorum ilişkimizle yaşıt üçlü koltuğa uzanıyorum normalden farklı olarak bu defa tek başımayım bundan sonra hep olacağı gibi. Hayatımızda bulunan her şeyin ne kadar çok anlamı var aslında yeri gelince anlıyor insan bir bilekliğin, tişörtün hatta koltuğun bile hayatında tuttuğu yeri. Ancak ne yazık ki her şeyin zamanı, o şeyin kendisi gidince geliyor... Hep geç kalıyoruz hayata, aşka, zamana....

Bir Hayal'in Peşinde (Tamamlandı) Where stories live. Discover now